TMMOB
Gıda Mühendisleri Odası

GIDA VE SU HAKKI ANAYASAL GÜVENCE ALTINA ALINMALIDIR

İSTANBUL
Yayına Giriş: 25.10.2010 Son Güncelleme: 25.10.2010

Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) tarafından ilk kez 16 Ekim 1945 tarihinde kutlanmaya başlanan Dünya Gıda Günü; günümüzde 150‘den fazla ülkede, her yıl, FAO‘nun belirlediği farklı bir tema kutlanmaktadır. 2010 yılı teması, "AÇLIĞA KARŞI BİRLEŞELİM" olarak belirlenmiştir.

FAO‘nun işbirliği yaptığı kuruluşlarla birlikte, 2015 yılına kadar dünyadaki aç insanların sayısını yarıya indirme çağrısında bulunan Bin Yıl Kalkınma Hedeflerine ulaşmak bir yana, durum daha da kötüleşmiş, 2009 yılında aç insan sayısı, kritik eşik olan 1 milyarı aşmıştır. Daha önce de belirttiğimiz üzere, dünyada tarımsal üretim fazlalığı vardır! Fakat, gıdanın ve gelirlerin adaletli dağıtılmaması, mevcut siyasi ve ekonomik iradenin durumu sonlandıracak bir çözüm üretmemesi, açlığın giderek derinleşmesine neden olmaktadır.

Açlık eksenli sorunlarla birlikte, beslenme hızla politikleşmiş ve piyasa ekonomisine terk edilerek, GDO‘lar, biyoyakıtlar, suyun ticarileştirilmesi gibi söylemlerle, krizi fırsata çeviren bir sürece girilmiştir. Az gelişmiş ülkelere dayatılan tarım ve gıda politikalarından dolayı, pek çok yoksul ülke, gıda üretimi konusundaki egemenliğini kaybetmiştir. Buna paralel olarak, ülkemizde, AB süreci ile birlikte, tarımda çalışan nüfusun  % 10‘un altına çekilmesi istenmiştir. Kendi kendine yeterli bir tarım ülkesiyken, ithalatı ön plana çıkaran mevzuatlar oluşturarak, tarım, hayvancılık ve gıda sorununda, dışa bağımlılığa neden olan politikalardan bir an önce vazgeçilmelidir. Bir ülkenin, tarım ve hayvancılık politikasını dışa bağımlı hale getirmesi, açlığı çağırmasıdır!

Söz konusu sorunda, en görünür olarak sunulan çözüm önerisi, dev biyoteknoloji şirketlerinin dikte ettiği genetiği değiştirilmiş organizmalardır (GDO). İnsan ve hayvan sağlığı üzerine etkileri, biyoçeşitlilik, tarımda dışa bağımlılıkla birlikte çeşitli sosyoekonomik sıkıntıları beraberinde getirse de, dünyada yüksek oranda GDO‘lu üretim yapılmasına karşın, açlık oranı hızla yükselmiştir. Ülkemiz önemli bir iş başararak, GDO‘ların üretimini yasaklamış, bu süreçte yasa ve yönetmeliklerin çıkması ile birlikte, çeşitli altyapı eksiklikleri ile birlikte de olsa, bunu mevzuata bağlamıştır. Bundan sonraki süreçte, gıdanın tekelleşmesine karşı gıdanın egemenliğini sahiplenmeliyiz.

Son yıllarda suyun ticarileştirilmesi ile başlayan süreçte, ön ödemeli olan sayaçlarla birlikte, su gibi bir temel gereksinimin ön ödemeye tabi tutulması, halkın su ihtiyacının karşılanmasını değil, "paran kadar su" yaklaşımını güvence altına almaktadır. Bu uygulama ile birlikte sayaç üzerindeki kullanıcı kontrolü de kar mantığı ile hareket eden şirketlere geçmiş oluyor. Parasını ödeyemeyenlerin musluklarından su  akmadığında, suya erişilemediğinde, sağlıksız su kullananlarda giderek salgın hastalıklar artmadan, suyun ticarileştirilmesi yakıcı sonuçlar doğurmadan, şirketlerin kar hırsının önüne geçilmelidir.

 

Gıda gibi, su hakkının da yasal temeli olabilecek en açık uluslararası belge olarak, Haziran 2010‘da, BM Genel Meclisi, "güvenli ve temiz içme suyu ve yeterli sağlık koşulları hakkını, yaşam hakkı ve tüm insan haklarından yararlanmak için temel olan bir insan hakkı" olarak kabul etti. Su ticari bir mal değil, insanlar ve tüm canlılar için yaşam kaynağıdır!

 

Krizi fırsata çeviren bir diğer uygulama da biyoyakıt sorunudur. Halen, dünyanın önemli bir kısmı yoksulluk ve açlığın pençesinde kıvranırken, gıda ürünlerinin biyoyakıta dönüştürülmesi hem yapısal, hem ahlaki yönden sorgulanmalıdır. Açlığın nedeninin yetersiz üretim olduğunu da söyleyen, biyoyakıtları az geliştirilmiş ülkelere de sokan aynı küresel iradedir. Özellikle, yoksul ülkelerde tarım ürünlerinin biyoyakıta dönüştürülmesi sonucu gıda fiyatlarının artmasıyla yoksulların daha da zor durumda kalacağı ve açlığın ciddi boyutlara ulaşacağı, bir BM yetkilisinin "Biyoyakıt, insanlık suçudur!" sözlerinde ifade edilmiştir. Dolayısıyla, dünyanın ve ülkemizin gıda dengesini tehlikeye sokmayacak alternatif enerjilerin devreye sokulması gerekmektedir!

Bu bağlamda, devlet, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinde kabul edilen, gıdanın bir insan hakkı olduğu ilkesini, anayasal düzeyde kabul etmelidir! Su ve gıda güvencesi, insan ve canlının yaşamını sürdürebilmesi için ayrılmaz bir bütündür ve devlet tarafından güvence altına alınmalıdır! Kırsal kalkınmayı teşvik ederek, sürdürülebilirliğini ve bu sayede ulusal alan içerisinde yeterli miktarda gıdaya, istikrarlı biçimde erişimi sağlamalı, dolayısıyla, gıdanın tüketiciler için zamanında, yeterli ve kesintisiz biçimde erişilebilir olmasını sağlayan "güvenli gıda" teminini garanti altına almalıdır!

Ayrıca, gıda güvenliği ve gıda egemenliği hakkında, Bakanlık ve konunun taraflarınca, yasal mevzuat oluşturulmalı, ulusal tarım ve gıda politikalarını kendi koşullarına göre tanımlama ve geliştirme hakkı verilmeli ve gıdanın üretimi, işlenmesi, dağıtılması ve tüketimini kapsayan,  "tarladan çatala gıda güvenliği"ni sağlayan, ülke çapında bir farkındalık yaratılmalıdır.

Değişim içerisinde, sürece doğru şekilde yön vermeyi, kendimize görev biçiyor ve ülkemizde ulusal tarım ve gıda politikaları oluşturulmasında üzerimize düşen görevi yerine getireceğimizi belirterek, dünyadaki 6 kişiden birinin açlığı gölgesinde de olsa, 16 Ekim Dünya Gününüzü kutluyoruz.

 

TMMOB Gıda Mühendisleri Odası

Marmara Bölge Şubesi Yönetim Kurulu

Okunma Sayısı: 2173