10GIDA MÜHENDİSLİĞİ KONGRESİ SONUÇ BİLDİRGESİ YAYINLANDI
10.GIDA MÜHENDİSLİĞİ KONGRESİ
SONUÇ BİLDİRGESİ
Odamızca, iki yılda bir düzenlenen Gıda Mühendisliği Kongrelerinin 10.sunu, ortak paydası "gıda" olan tüm taraflarla birlikte 9-11 Kasım 2017 tarihleri arasında Antalya`da gerçekleştirdik.
Üç gün boyunca gıda; bilimsel, teknik, ekonomik, tarihi, sosyal ve diğer tüm boyutları ve tüm ilgilileri ile ele alınmıştır. Gıda konusunda ülkemizde gerçekleştirilmekte olan en köklü kongrelerden "10. Gıda Mühendisliği Kongresi"; 400 kişinin katılımıyla, Gıda`da Doğru Bilinen Yanlışlar" konulu bir sinevizyon gösterimi, 2 bağımsız çağrılı sunum, 3 panel ve 5 oturumda 20 sözlü ve 170 poster sunumla gerçekleştirilmiştir.
Gıda Mühendisliği Kongreleri, gıda alanında, dünyada ve ülkemizde yapılan çalışmaların ve bilimsel gelişmelerin paylaşıldığı ve tartışmaya açıldığı bir düzlem niteliğindedir. Kongremizde akademik çalışmaların yanı sıra, ülkemiz ve dünya genelinde herkesin yeterli, sağlıklı ve güvenilir gıdaya ulaşabilmesine yönelik gıda güvencesi, gıda güvenliği ve gıda egemenliği konularıyla birlikte, gıdada bilgi kirliliği, gıda ekonomisi, sanayici bakış açısı ile gıda sektörü ve gıda sanayinde inovasyon konuları katılımcıları ile birlikte detaylı bir şekilde ele alınmıştır.
İklim değişikliği, çatışmalar ve göç gibi küresel ölçekli sorunların da etkisiyle, "Açlık ve Yoksulluk" tüm dünyayı tehdit eder hale gelmiştir. Küresel eşitsizlikler ve uygulanan tekelci, endüstriyel tarım politikaları nedeniyle dünya genelinde azımsanmayacak ölçüde bir nüfus, yeterli ve sağlıklı gıdaya erişememektedir. Yeterli, sağlıklı ve güvenilir gıda ve su tüketimi, tüm bireyler için vazgeçilmez bir haktır. Buna karşın, küresel düzeyde uygulanmakta olan politikalar ile bu haktan tüm bireylerin faydalanması engellenmekte ve süreç gün geçtikçe yoksulların aleyhine gelişmektedir.
Tüketicinin hem gıdaya hem de güvenli gıdaya erişiminin giderek zorlaştığı günümüzde, ilgili meslek örgütleri, kurum ve kuruluşların görüşü alınmadan yapılan hukuki düzenlemeler, yaşanan sıkıntıları daha da arttırmaktadır. Yaşadığımız çağda küresel bir silaha dönüşen su, gıda ve enerji egemen güçler tarafından bizim gibi ülkeler üzerinde hegemonya aracı haline getirilmeye çalışılmaktadır. Kaynaklarını hızla tükettiğimiz bu dünyanın gelecek kuşakların bizlere emaneti olduğu dolayısı ile konuyla ilgili herkesin üzerine çok büyük sorumluluklar düştüğü unutulmamalıdır.
Hızlı büyüyen ekonomilerde talep tırmandığı sürece, dünyada nüfus arttığı sürece, tarım alanları üzerinde baskı sürdüğü sürece, iklim değişikliği etkileri devam ettiği sürece ve tabii en önemlisi, bu siyasi ve ekonomik yaklaşım böyle gittiği sürece, gıda paylaşımındaki adaletsizliğin gittikçe derinleşeceği ve dünyada gıda fiyatlarının artmaya devam edeceği kaçınılmaz bir gerçekliktir.
Diğer taraftan küresel iklim değişiklikleri, kuraklık, su kaynaklarının giderek kirlenmesi ve yok olması, kıtlık ve bölgesel çatışmalar insan yaşamını daha zorlaştırmakta ve bundan dolayı küresel ve yerel göçler kaçınılmaz bir son olmaktadır.
Birleşmiş Milletler verilerine göre 2017 yılında 815 milyondan fazla insan yani her dokuz kişiden biri açlık çekmektedir. Dünyada yaşanan açlığın ve yetersiz beslenmenin nedeninin üretim yetmezliğinden olmadığı, gıdaya erişimin sağlanamamasında temel sorunun adil olmayan gelir ve ürün dağılımının olduğu vurgulanmalıdır. Bu durum ülkemizde insanlarımızın %22`sinin yeterli gıdaya ulaşamadığı, %8,5`nin ise açlık sınırında yaşadığı olarak karşımıza çıkmaktadır. Sorumlusu ise tarım ve gıda üretiminde yaşanan tekelleşmedir. Tekelleşmenin aktörleri, hemen her alanda olduğu gibi gıda alanında da sayısı 5-10`u geçmeyen "Çok Uluslu Şirketlerdir". Çünkü bu şirketler dünyaya egemendir ve gıda temel bir beslenme aracı olmaktan çıkıp bu şirketlerin rant aracına dönüşmüştür.
Bu şirketler veya taşeronları, yüzlerce çeşit ticari marka adı altında kendilerini gizleyerek, Dünya`nın gıda kontrolünü ellerinde tuttuklarını maskelemektedir. Tekellerini pekiştirmek için, gerek gelişmiş ülkeler, gerekse IMF, Dünya Ticaret Örgütü, Dünya Bankası gibi kuruluşlar aracılığı ile en acımasız uygulamaları hayata geçirmekten kaçınmamaktadırlar.
Son 15-20 yılda yaşanan bu hızlı dönüşüm, toplum düşmanı neoliberal politikaların bizlere dayatılmasının sonucudur. Üreticileri değil toprak sahiplerini, üretimi değil rantı destekleyen politikalar sonucunda samanı Gürcistan ve Bulgaristan`dan, kırmızı eti Sırbistan`dan ithal eden bir ülke haline geldik.
Ülkemizde gıda sektörü uygulanan tarım politikalarından olumsuz etkilenmektedir. Tarımda yaşanan olumsuzluklar, üretim kalitesinin düşmesine, ithalatın önünün açılarak üreticilerin olumsuz etkilenmesine ve gıda maddelerinin fiyatların artmasına neden olmaktadır.
Gıda sanayinin gelişmesi ve insanların sağlıklı ve güvenli gıda maddelerine erişiminin sağlanabilmesi için yerli üreticiyi destekleyen, üretim kalitesini artıran tarım ve gıda politikaları yaşama geçirilmelidir.
Genç nüfus kırsaldan özellikle uzaklaşmakta, gelecek nesiller tarımsal faaliyetlerden uzak kalmaktadır. Buna yönelik ekonomik, sosyal, kültürel önlemler geliştirilmezse, "aile çiftçiliği" ile birlikte tarımın olmazsa olmazı "kadın çiftçiliği" özendirilmezse önümüzdeki sürecin çok daha zor olacağını tahmin etmek güç değildir. Vakit geçirmeden tarımsal faaliyetlerin ve hayvancılığın cazip hale getirilmesine yönelik politikalar mutlaka üretilerek yaşama geçirilmelidir.
Gıda hilelerine ve kalitesiz üretime karşı önlemler artırılmalıdır. Kaliteli gıda maddelerinin üretimi için hammaddenin kalitesinin artırılması olmazsa olmaz koşuldur. Bunun için ülkemize özgü yerel gıda maddelerinin korunmasına yönelik çalışmalar yoğunlaştırılmalı, dışa bağımlılık azaltılmalı, yerel ürünlerimiz dünyada tanınır hale getirilmelidir.
Ülkemiz iyi bir tarım ülkesi olma potansiyeline sahiptir. Bu potansiyel hayata geçirilememekte, hatta potansiyelin kendisi tehdit altında bulunmaktadır. Ülkemizdeki tarımsal potansiyelin yaşama geçirilmesi için artık gerçekçi çözümler üretilmelidir.
Sağlıklı nesiller yetiştirilmesinin ön koşulu olan, ülkemizde yaşanan hayvansal protein açığının kapatılmasına yönelik alternatif kaynaklar desteklenmelidir.
Gıda sektörünün dünya ile rekabet edecek düzeyde geliştirilmesine yönelik kamu, üniversite ve özel sektör işbirliğine önem verilmelidir.
Yirmi birinci yüzyılda gelişen teknolojiyle birlikte sanayide "inovasyon"un önemi gittikçe artmaktadır. Gıda sanayinde teknolojiden inovasyona giden yol haritasında stratejik planlamanın ne kadar önemli olduğu unutulmamalıdır.
Her gün medyaya yansıyan zehirlenme haberleri, ülkemize yakışmamaktadır. Gıda zehirlenmesi talihsizlikle açıklanamaz. Hele hele okul, kışla, kamu kurum yemekhaneleri gibi toplu tüketim yerlerinde gıda veya su kaynaklı zehirlenmeler, Gıda Mühendislerinin iş bulma sıkıntısı yaşadığı ülkemizde bir koordinasyon eksikliği olarak kabul edilmelidir. Gıda güvenliğinin sağlanabilmesinin gerek şartlarından birisi, kamuda yeterli sayıda Gıda Mühendisi istihdamının olmasıdır. Süreç içerisinde Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından yapılan personel atamalarının çok az bir kısmını Gıda Mühendisleri oluşturmaktadır. Bakanlıkça istihdam edilen mevcut Gıda Mühendisi sayısı etkin ve güvenilir bir gıda denetiminin olması için yeterli değildir. Yukarıda ifade edilen olumsuz durumların tamamının en alt düzeye çekilmesinin yolunun kamu ve özel sektörde yeterli sayıda Gıda Mühendisi istihdamından geçtiği unutulmamalıdır.
Ülkemizde her fırsatta oluşturulması gerektiğini vurguladığımız "Bağımsız Gıda Güvenliği Otoritesi"nin eksikliğini bu vesile ile bir kere daha hissetmekteyiz. Hükümetten, sektörden ve her türden baskı odağından bağımsız olarak çalışmalarını yürütecek şekilde Üniversiteler, Bakanlık Temsilcileri, Sektör Temsilcileri, Tüketici Temsilcileri, Meslek Odaları ve ilgili diğer kurum ve kuruluşların temsilcileri ile oluşacak kurulun bu tür konularda kamuoyuna doğru ve tatmin edici bilgilendirme yapabilecek şekilde kurgulanması ve hayata geçirilmesi artık kaçınılmaz olmuştur.
Gıda işletmelerinin sayıca % 80‘ini oluşturan küçük işletmelerde kamu bütçesinden kaynak ayrılarak teknik personel kontrolünde üretim yapılabilmesi ve güvenli gıda arzının sağlanabilmesi için Odamızın bir projesi olarak Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığına sunulan "Gıda Danışmanlığı" sistemi biran evvel yürürlüğe konmalıdır. Bu şekilde, küçük ve orta ölçekli işletmelerin istihdam yükleri artırılmadan, güvenilir gıda üretebilmesi mümkün olabilecektir.
Gıdada bilgi kirliliğinin altı önemle çizilmelidir. Görsel, işitsel, yazılı ve sosyal medya aracılığıyla, uzman olmadıkları halde yalan-yanlış bilgilerle kamuoyunu yanlış yönlendirenler, tüketicilerin aklını karıştırmaktadır. Bu tür yanlış, bilimsellikten uzak ve halk arasında infiale yol açacak kadar mesnetsiz iddiaları ortaya atanlara karşı kamu kurumları, üniversiteler ve sivil toplum örgütlerinin işbirliğine ihtiyaç duyulmaktadır. Konuyla ilgili medyaya da büyük rol düşmektedir. Medya, halkın doğru bilgilendirilmesi açısından sansasyonel iddialar ortaya atanlara karşılık konuyla ilgili bilimsel çalışmalar yürüten uzmanlara da yer vermelidir.
Tarım ve Gıda konulu yükseköğretimin, üretici ile mühendisin bağımsız bir tarım-gıda modeli altında dayanışma içinde çalışacağı bir zemin yaratılmalı, ülke ihtiyaçlarına göre yerli ekim, yerli üretim ve istihdama yönelik yeniden yapılandırılması sağlanmalıdır.
Bizler, 10.Gıda Mühendisliği Kongresi Düzenleme Kurulu olarak;
Gerçekçi öngörüler ile planlamacı, yatırımcı, mühendis ile üreticinin omuz omuza çalışacağı bir zemin üzerinde, üretimi yeniden organize eden; üreticiden tüketiciye doğrudan bir beslenme zinciri kuran, emek eksenli ve dayanışmayı arttıracak yeni bir yapının, ülkemiz insanı, ülkemiz tarımı, kırsal hayat ve tüketici sağlığı açısından en acil gereksinim olduğunu vurguluyor, bu inanç ve kararlılıkla açlığın, yokluğun ve yoksulluğun son bulduğu, hakça adil bir paylaşımın olduğu, korkulardan, kaygılardan uzak, güvenli, sağlıklı, savaşsız bir dünya özlemimizi kamuoyuyla saygıyla paylaşırız.
11 Kasım 2017
Side/Manavgat/ANTALYA
TMMOB Gıda Mühendisleri Odası
10.Gıda Mühendisliği Kongresi Düzenleme Kurulu