TMMOB
Gıda Mühendisleri Odası

DEPREM GERÇEĞİ İLE YÜZLEŞİLMELİDİR

DEPREM GERÇEĞİ İLE YÜZLEŞİLMELİDİR
MERKEZ
Yayına Giriş: 13.06.2017 Son Güncelleme: 13.06.2017

TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Emin Koramaz, Ege denizinde meydana gelen depremlere ilişkin 13 Haziran 2017 tarihinde bir basın açıklaması yaptı.

DEPREM GERÇEĞİ İLE YÜZLEŞİLMELİDİR

12 Haziran 2017‘de Türkiye saati ile 15.28‘de merkez üssü İzmir Karaburun ile Midilli Adası arasında, büyüklüğü Mw.6.2 olan bir deprem meydana gelmiştir. Depremin ardından ikisi 4.9 büyüklüğünde olmak üzere 4 adet orta büyüklükte artçı deprem gerçekleşmiştir. AFAD açıklamalarına göre artçı depremlerin sayısı 20‘yi bulmuştur. İzmir Valiliği tarafından yapılan açıklamaya göre herhangi bir can kaybı yaşanmamış, ancak başta İzmir, Manisa, Balıkesir olmak üzere depremin hissedildiği şehirlerimizde büyük bir panik yaşanmıştır.

Bu paniğin nedeni, ülkemizde yaşadıklarımızdan halen çıkarılması gereken ödevlerin çıkarılmamasıdır. Yakın tarihte yaşanan 17 Ağustos 1999 Marmara, 23 Ekim 2011 Van depremleri başta olmak üzere ülkemizde 1900 yılından bu güne kadar otuza yakın büyük ölçekli deprem meydana gelmiş ve resmi kayıtlara göre 100 bin civarında insan hayatını kaybetmiş, ekonomik, sosyal, kültürel hayat büyük yara almıştır. Ancak bu vahim tablo, kamu idaresini, merkezi ve yerel yönetimleri harekete geçirici etki yaratmamış, toplumsal hafızanın zayıflığı, idarenin adeta sığınağı olmuştur.

Son derece açıktır ki, 1999 Marmara depreminden gerekli dersleri çıkaran bir ülke, Van depreminin yıkıcı etkisini hafifletebilir, 12 Haziran‘da yaşanan deprem gibi durumlarda ortaya çıkan panik ve korku atmosferini engelleyebilirdi.

Ülkemiz bir deprem ülkesidir ve artık deprem gerçeği ile yüzleşmemiz gereklidir. Ülkemizde üç büyük diri fay kuşağı bulunmaktadır. Deprem gerçeğini yok saymak, sorunlardan kaçmak veya üzerinden geçen zamanı fırsat bilerek gündemden düşürmek bu gerçeğe göre yaşanmasını ve gerekli önlemlerin alınmasını mümkün kılmayacaktır.

Yılda 20000 adedin üzerinde deprem çözümü yapılan, deprem aktivitesi kanıtlanmış ülkemizin deprem gerçeği ısrarla göz ardı edilmeye devam edilmektedir. Deprem gerçeği ancak sarsıntılar büyük kent merkezlerinde hissedildiğinde gündemde yer bulabilmektedir. Yok sayılan sorunların varlığını hatırlatması, sorunun sıradan bir tekrarıyla karşı karşıya olunmadığı anlamını taşımaktadır.

Deprem bir doğa olayıdır. Aktif deprem bölgesi olan ülkemizde, bu gerçekle ancak bilim ve teknik ile baş edilebilir. Ancak ülkemizde bilimin ve tekniğin gösterdiği yönde çalışma yürütülmemektedir. 17 Ağustostan sonra oluşturulan Deprem Danışma Kurulu, Ulusal Deprem Araştırma Programı, Ulusal Deprem Stratejisi ve Eylem Planı gibi çalışmalar ve sonuçları belirsiz durumdadır. Bu yüzden siyasal iktidarın ve yerel yönetimlerin yeterli önlemi almadığı koşullarda, herhangi bir afet anında ve sonrasında yaşanacaklar doğrudan onların sorumluluğu altında olacaktır.

Deprem anında ve depremden hemen sonra toplanılacak alanların durumu siyasal iktidarın ülkemize dayattığı anlayışın tam bir iz düşümüdür. İstanbul örneğine baktığımızda, 1999 Marmara depremi sonrasında 493 olan toplanma alanlarından geriye bugün sadece 77 tanesi kalmıştır. Çoğunluğu şehrin cazibe merkezlerinde bulunan diğer toplanma alanları siyasi iktidarın rant politikaları doğrultusunda imara açılmış, AVM‘lere, rezidanslara kurban edilmiştir.

Kamuoyu yaşanan her depremden sonra bir sonraki depremin afete dönüşmemesi için gerekli önlemlerin alınmasını beklerken, siyasi iktidar depremleri kendi çıkarlarını gerçekleştirmenin zemini olarak kullanmaktadır. Bunun en somut örneği ise 2011 yılında Van depreminden sonra çıkarılan ve ülkemizin deprem sorunu çözeceği belirtilen "Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkındaki Kanun"un, kentsel rantı yönetme ve dönüştürme aracı haline getirilmesidir.

Temel sorunların başında Türkiye‘deki yapı stoku bulunmaktadır. Ülkemizdeki yapı stokunun büyük bir kısmı ruhsatsız ve kaçak, büyük bir kısmı 20 yaş üzeri yapılardan oluşmakta, yarıya yakını oturulamaz durumda olan bu yapıların gerekli mühendislik incelemeleri yapılarak ya tamamen yıkılması ya da depreme karşı güçlendirilmesi gerekmektedir.

Bu temel problemin çözülmesi için Mevcut Yapı Denetim Yasası‘nın öngördüğü, ticari yanı ağır basan yapı denetim şirketi ve zaman zaman gündeme getirilen teknik müşavirlik şirketi modeli yerine  etik değerlere sahip ve uzman yapı denetçilerinin etkinliğine dayalı, meslek odalarının sürece etkin katılımını sağlayacak yeni bir planlama, tasarım, üretim ve denetim süreci modeli benimsenmelidir.

Depremlere ve diğer afetlere karşı bütünlüklü, sağlıklı, insanca bir yaşam ve çevre için gereken önlemler ivedilikle alınmalı ve halkımız deprem öncesi, deprem sırası ve deprem sonrası neler yapması gerektiği konusunda eğitilmesi için gerekli çalışmalara bir an önce başlanmalıdır.

TMMOB, bir doğa olayı olan depremler karşısında ülkemizin yaşadığı korku ve panik karşısında endişelidir.

Yakın zamanda yaşadığımız 1999 ve 2011 depremlerinden hiçbir dersin çıkarılmadığını, rant uğruna halkımızın can ve mal güvenliğinin tehlikeye atıldığını görmekte ve yaşanabilir, güvenli ve sağlıklı yerleşim alanlarının oluşturulması için afete duyarlı ve bilimsel planlama ilkelerini esas alan kentleşme politikalarının hayata geçirilmesi gerektiğini önemle vurgulamaktayız.

Emin Koramaz
TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı

 

Okunma Sayısı: 418