DÜNYA GIDA GÜNÜ BASIN AÇIKLAMASI
DÜNYA GIDA GÜNÜ‘NDE KONUMUZ YİNE AÇLIK!
15.10.2011
16 Ekim Dünya Gıda Günü! Gıdaya dair güzel sözler söylemeyi arzu ettiğimiz bir gün. Ancak ne yazık ki, henüz bu günlerden uzağız...
Dünya nüfusunun yaklaşık %13‘ü kronik açlıkla mücadele ediyor. 1 milyar aç insan var yeryüzünde. Oysa biliyoruz ki; son 60 yılda 4 milyar dolayında artan dünya nüfusu, çevre sorunları ve iklim değişikliği gibi birçok olumsuz etmene rağmen bu topraklar hala bu nüfusu besleyebilecek durumda. Dünyadaki tarımsal üretim 30 yıl öncesine göre kişi başına % 17 daha fazla enerji üretiyor, her şeye rağmen!
Ancak açlık sorunu büyüyor!
21. Yüzyılda, dünya gıda gününe yine açlık konusu damgasını vuruyor. Dünya gıda günlerini kutlayamıyor, dünyadaki 1 milyar aç insanı konuşuyoruz yine.
Peki yanlış nerede? Ne yapmalı da doyurmalı açları?
Kalıcı çözümün yardımlarda ya da hibelerde olmadığı açıktır. Açlığın temel nedeni yoksulluk, adaletsiz dağıtım ve en önemlisi var olan ekonomik ve politik sistemdir. Gıda insan hayatı için vazgeçilmez bir ihtiyaç ve gıdaya ulaşım bir insanlık hakkı olmasına rağmen, gıda serbest piyasa koşullarında ticarete konu olan bir metadır. Üstelik gittikçe artan fiyatlara satılan bir meta...
Hızlı büyüyen ekonomilerde talep tırmandığı, dünyada nüfus arttığı, biyoyakıt üretimi özendirildiği, tarımsal alanlar üzerinde baskı sürdüğü, iklim değişikliği etkileri arttığı sürece ve en önemlisi bu siyasi ve ekonomik anlayış devam ettikçe dünya gıda fiyatları da artacaktır.
Fiyat artışları, BM‘nin Milenyum Kalkınma Hedefleri arasında yer alan "açların sayısını 2015 yılına kadar yarı yarıya azaltma" sözünün tutulmasının imkansızlığını bir kez daha ortaya koymaktadır. Gerçekte, yoksul ülkelerin krizleri kendi başlarına aşabilmeleri için tarım sektörlerine daha fazla yatırım yapılması ve tarımsal üretimde sürdürülebilirliğin sağlanması gerekmektedir. 2010 yılında yoksul ülkelerin gıda ithalat faturası bir önceki yıla göre yüzde 12 artarak 163 milyar dolara yükselmiştir.
Bütün temel ürün fiyatlarının gelecek on yıldaki, geçtiğimiz on yıldaki ortalamalara göre artış hızları, hububatta yüzde 20, etlerde ortalama yüzde 50 olarak tahmin edilmektedir. Fiyat dalgalanmaları ve artışları yüzünden çiftçilerin gelirinde meydana gelen istikrarsızlık, çiftçilerin gıda üretim kararlarını ve tüketicileri olumsuz etkilemektedir. Etkilemeye devam edecektir. Bu olumsuzluk ise çocukların, anne karnından itibaren hayatlarının ilk aylarında temel gıda maddelerini almalarını engelleyecek, gelecekte sağlıklı birer birey olma şanslarını ellerinden alacaktır.
Tüketiciler için gıda fiyatlarını artıran ya da çiftçilerin eline geçen geliri düşüren kısa dönemli dalgalanmaların bir başka sonucu; üretim araçlarının satılması şeklindedir.
Bütün bu gelişmeler bize şunu göstermektedir. Hayatını tarımda idame etmeye çalışan küçük üreticilerin çoğu üretim araçlarının el değiştirmesi ve gelir yoksunluğu nedeniyle tarımı terk etmektedir. Tarımsal üretimden uzaklaşan üretici, şehirlerde tüketici haline gelirken üretim ve satış ağları tekelleşmekte, tüketici gelirinin daha büyük kısmını kâr haddine dönüştürmektedir. Şehirlerde ortaya çıkan yoksulluk ve üretim araçlarının el değiştirmesiyle oluşan bölüşüm adaletsizliği toplumlarda açlığın ortaya çıkışını hızlandırmaktadır.
Bu kısır döngü sömürgeciliğin başladığı dönemlerden beri devam etmektedir. Günümüz dünyasında ise, "küreselleşme" şeklinde ortaya çıkmaktadır. G-8, G-20 v.b. yapılar içerisinde yoksulluğu önlemeye yönelik olarak önerilen tarıma yönelik reçetelerin çoğunun gerçekçi olmadığı ve üretimi artırma yönünde yeni yatırım ve taahhütlerin, kapitalizmin günümüzde yaşadığı krizler göz önüne alınırsa, yoksul ülkelerin tarım sektöründe hızlı bir dönüşüm sağlamak üzere hayata geçirilemeyeceği açıkça görülmektedir.
Açlığa karşı her ülkenin bağımsız bir reçetesinin bulunması gerekmektedir. Bunların dağıtımında ise, tekelleşmeyi ve sömürüyü önleyici yepyeni anlayışlara ihtiyaç bulunmaktadır. İthalatçılığın özendirildiği, üretimin hor görüldüğü ve dışlandığı bir dünyadan vazgeçip, kendi kaynaklarını en iyi biçimde kullanabilen yapılara dönüştürmek gerekmektedir. Ülkeler gıda güvencelerini sağlamak için üretmek zorundadır. Yaygın üretimin sağlanması son derece önemlidir. Tarımsal üretimin sürdürülebilirliğinin sağlanacağı politikalar eşliğinde kısa ve uzun vadedeki tarımsal üretim öncelikleri belirlenmelidir.
Ülkemizde, 2007 yılı ve sonrasındaki fiyat artışlarının özellikle kırsal alanda yoksulluğu artırdığı ve toplumun yoksul kesimlerinde gıda harcamalarının artışına neden olduğu anlaşılmaktadır. Bu artışların önemli bir nedeni beslenmede temel ürün olan buğdaydaki fiyat artışları ise, diğerleri tarımda yaşanan üretimsizlik sürecinin yarattığı yoksullukla kuraklığın etkilerinin birleşmiş olmasıdır. İklim değişikliği ve küresel krizlerin önümüzdeki dönemde kırsal kesimi daha da yoksullaştırmasından kaygı duymak gerekir. Krizlerin yaşandığı günümüzde bunları uygulamak için daha fazla dayanışma ve ortak akla ihtiyaç vardır.
Tarım politikalarının temel hedefi, ülke nüfusunu nitelik ve nicelik olarak besleyebilecek bir tarımsal üretim düzeyinin sağlanması olmalıdır. Bu hedef üretim artışının, nüfus artış hızına eşit ya da ondan daha yüksek olmasıyla sağlanabilir. Bunun gerçekleşmesi de hepimizin bildiği gibi verimliğimizi artırmaktan geçer. Oysa ülkemizde üretimdeki artış hızı, nüfus artış hızının altında kalmış, dolayısıyla gıda açığı ve ithalata bağımlılık giderek artmıştır.
Biz aşağıda imzası bulunan üç oda Başkanı olarak, dayanışma ve ortak akıl düşüncesinden hareket ederek, Türkiye‘de insanların açlık sorunu yaşamaması ve geleceklerine güvenle baktıkları bir ülke yaratılması için politika uygulayıcılarını daha duyarlı olmaya çağırıyoruz.
Bağımsız Türkiye için, bağımsız tarım ve gıda politikaları uygulanmalıdır!
Gıda Mühendisleri Odası | Kimya Mühendisleri Odası | Ziraat Mühendisleri Odası |
Petek ATAMAN Başkan | Mehmet BESLEME Başkan | Dr. Turhan TUNCER Başkan |