DÜNYA SÜT GÜNÜ BASIN AÇIKLAMASI
21 Mayıs 2011
GÜVENLİ SÜT TÜKETİMİNİ ARTTIRMAK ÖNCELİĞİMİZ OLMALIDIR
21 Mayıs Dünya Süt Günü... Üreticinin yüzü gülmüyor... Gelişmiş ülkelerden çok daha az miktarlarda tükettiğimiz sütü, üreticisi satamadığı için sokağa döküyor... Tüketiciye ulaşan süt ise ateş pahası... Yıllardır yaşanmakta olan bu kısır döngü ne zaman kırılacak?
Süt ve süt ürünlerinin daha fazla üretilmesi, geriye giden ülke hayvancılığının yeniden ayağa kaldırılması, yeterli ve dengeli beslenemeyen tüketicilere sütün en güvenli ve kaliteli biçimde ulaştırılması ve süt ve süt ürünlerinin daha yoğun tüketilmesinin sağlanması ulusal bir hedef olmalıdır. Gelişmiş ülkelerde kişi başına süt tüketimi, yıllık 250-300 litre arasında değişirken, ülkemizde 170 litre dolaylarında seyretmektedir. Üretilen çiğ sütün yarısından biraz fazlası fabrikalara ulaşmakta, geriye kalan kayıt dışına gitmektedir. Kayıt dışı, sağlık riskinin diğer adıdır. Güvenli süt ürünlerinin orta gelirli ve yoksul kesime yeterli ve sürekli biçimde ulaştırılamayışı, süt üreticilerinin örgütlü şekilde ve kendi ürünleriyle piyasaya girememesi, böylesi hayati bir konunun son günlerde gerçekleştirilen ancak amaca hizmet etmeyen birkaç müdahale dışında serbest piyasa koşullarına bırakılmış olması bu sonucu doğurmuştur. Son dönemde sektöre müdahale adı altında yürütülen sanayiciye süttozu desteği uygulamasının süt üretimi yapan çiftçilere ve tüketiciye faydası tartışılır durumdadır.
Çiğ süt üretiminin yıl içerisinde gösterdiği dalgalanma süt fiyatlarında istikrarsızlık doğururken, tüketimin üretimle aynı hızda artırılamaması ve arada müdahale sisteminin olmaması; bazı aylarda sütte arz fazlasına ve dolayısıyla fiyatlarda önemli düşüşlere neden olmakta, üretici sanayicinin vereceği fiyata mahkum olmaktadır. Bu koşullar devam ettiği sürece sektörde istikrar noktasına ulaşılması beklenmemelidir. Diğer taraftan, canlı sığır ile et ithalatlarının devam ettirilmesi süt hayvancılığından materyal sağlayan ve yüksek maliyetlerden dolayı rekabet gücü düşük olan kasaplık sığır üreten kesimlere zarar vermektedir. Hayvancılığın kendi içerisinde birbirine bağlı olan bu zincirin kırılması süt üretiminde yeni krizleri tetiklemektedir. Artık görülmelidir ki, bu kısır döngüden çıkış yolu müdahale kurumudur. SEK‘i haraç mezat yok eden zihniyet, artık bu hatadan dönmelidir.
Tüketimin arttırılması yönünde sürekliliği olan politikalar üretilmemekte; yıllardır dillerde dolaşan okul sütü programları ve yoksullara süt yardımı yönünde somut adım atılmamaktadır. Bu uygulamanın üreticiye fiyat ve pazar yönüyle olumlu yansıyacağı, çocuklara ve yoksul kesime ise önemli bir protein kaynağı sağlanacağı açıktır.
İnsan beslenmesi yönünden bu denli önemli olan süt; veteriner ilaç kalıntıları, hayvandan insana bulaşabilen hastalıklar ve diğer mikrobiyal tehlikeler gibi riskler nedeniyle aynı zamanda en hassas gıdalardan biri iken; 2010 yılında yürürlüğe giren 5996 sayılı Kanun, küçük ve orta ölçekli süt işletmelerinde çalışan gıda mühendisleri ve ilgili diğer meslek mensuplarını bu işletmelerden uzaklaştırarak, süt işleyen işletmelerin büyük kısmında süt ürünlerinin güvenilirliğini tartışılır hale getirmiştir. Denetimlerin yetersizliği gün gibi ortadayken, ağırlıkla küçük ve bilinç düzeyi düşük işletmelerde üretimin tamamen işletmecinin yani gıda eğitimi almamış işyeri sahibinin insafına bırakılması kabul edilebilir değildir. Üstelik bu uygulama gelişen dünyada kabul edilir bir yaklaşım da değildir. İşletmelerde konu uzmanlarının devrede olması sağlanmalıdır.
Süt sektörü böylesine sıkıntılı bir durumda iken, bu sıkıntılara bir de bilgi kirliliği eklenmekte; konuyla ilgili bilgi sahibi olmayan kişilerce pastörize ve sterilize sütlerin koruyucu madde ile işlendiği yönünde yanlış bir inanç oluşturularak; tüketiciler sokak sütü tüketimine itilmektedirler. Sokak sütü; yasa dışı, kayıt dışı ve önemli sağlık riskleri taşıyan bir uygulamadır. Ülkemizde belli bölgelerde hayvandan insana geçen hastalıkların yok edilememiş olması, sokak sütündeki halk sağlığı risklerinin katlanarak büyümesine neden olmaktadır. Sokak sütü ile mücadelede; üreticinin ürününü birinci elden uygun teknikler kullanılmak suretiyle tüketiciye güvenli bir biçimde ulaştırılmasına yönelik sistemlerin kurulması da hedeflenmelidir.
Son günlerde, bahar ayları ile birlikte süt üretiminde önemli miktarda artış olmuş ve bu durum "süte bahar bereketi geldi" başlığıyla basına yansımıştır.
Yeniden müdahale kurumu oluşturulduğunda,
Sosyal destek programları hayata geçirildiğinde,
Yeterli ve etkin denetim yapıldığında,
Gıda mühendisleri başta olmak üzere konu uzmanlarının sektörde yer alması sağlandığında;
SÜT ÜRETİMİNDE ARZ-TALEP DENGESİ VE SÜRDÜRÜLEBİLİR GÜVENLİ SÜT ÜRETİMİ SAĞLANACAK,
SÜTÜ ÜRETMEK DE, TÜKETMEK DE KEYİF HALİNİ ALACAK ve İŞTE O ZAMAN
SÜTE BAHAR BEREKETİ GELECEKTİR...
Petek ATAMAN
TMMOB Gıda Mühendisleri Odası
Başkanı