TMMOB
Gıda Mühendisleri Odası

GIDA ENFLASYONU SADECE EKONOMİK DEĞİL, AYNI ZAMANDA SOSYAL BİR SORUNDUR

GIDA ENFLASYONU SADECE EKONOMİK DEĞİL, AYNI ZAMANDA SOSYAL BİR SORUNDUR
MERKEZ
Yayına Giriş: 17.04.2023 Son Güncelleme: 17.04.2023

GIDA ENFLASYONU SADECE EKONOMİK DEĞİL, AYNI ZAMANDA SOSYAL BİR SORUNDUR

17.04.2023

 

Gıda fiyatları dünya genelinde düşüş eğilimi gösterirken, ülkemizde ekonomik ve politik nedenlerle sürekli artması, sosyal sorunları da beraberinde getirmektedir.

 

Uzun zamandır devam eden ve giderek derinleşen ekonomik krizin boyutu, son dönemde artmış ve halkımızın büyük çoğunluğunu oluşturan dar ve sabit gelirli kesimin yaşamını iyice zorlaştırmıştır. Gıda enflasyonunun yüksek olması gıda harcamalarının toplam harcamasının büyük bir bölümünü oluşturan dar gelirli kesimleri çok daha fazla etkilemektedir.

 

Gıda fiyatlarındaki sürekli artış sonucu et ve süt ürünleri, yumurta, yağ, bakliyat, şeker gibi temel gıdalar ulaşılması zor ve neredeyse lüks tüketim malı haline gelmiştir. Şu an ülkemizde yüzbinlerce insan yeterli ve dengeli beslenemediği gibi, yoksulluğun en alt seviyesi olan açlık riski ile karşı karşıya kalmışlardır.

 

Gıdanın adaletsiz dağılımı, gelir-gider dengesinin bozulması, tarımsal üretim kalitesinin ve verimliliğinin azalması, su kirliliğinin artması ve sıkça yaşadığımız büyük yangın, sel ve deprem gibi afetlerde kriz yönetiminin zayıflığı sonucu temiz ve güvenilir gıdaya ulaşmak ve dolayısı ile halkımızın sağlıklı beslendiğini söylemek zordur. 

 

1966 yılında kabul edilen Uluslararası Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmesi’nde, "Cinsiyeti ve yaşı ne olursa olsun, her insanın her zaman sürekli, yeterli, güvenli ve kültürel tercihine uygun gıdaya veya gıda üretmek için gerekli araçlara ulaşma hakkı vardır. İnsanlar gıda ihtiyaçlarını kendi kontrollerinin dışında, engelli olma, yaşlılık, ekonomik yetersizlikler, hastalık, afet ya da ayrımcılık gibi durumlarda karşılayamadıkları zaman, gıda ihtiyaçları devlet tarafından karşılanmalıdır." denmektedir.

 

Bununla birlikte, The Economist tarafından derlenen gıdaya ekonomik gücün yetmesi, erişebilme, kalite ve güvenlik, sürdürülebilirlik ve uyum unsurlarını içeren Küresel Gıda Güvencesi 2022 Endeksi’nde Türkiye, 2012-2020 arasında dünyada gıda güvencesinde en çok kan kaybeden 7 nci ülke oldu. Türkiye, endeksin ilk hazırlandığı yıl olan 2012'de 36 ncı sırada yer alırken, 9 yılda 11 sıra kaybedip 47 nci sıraya geriledi. Her ne kadar Tarım ve Orman Bakanı efsane olarak nitelendirse de, bir zamanların “gıdada kendi kendine yeten nadir ülkelerinden” biri olan ülkemiz, halkının gıda ürünlerini “satın alabilirliği” sıralamasında 65 inci sırada yer alarak, bırakın gelişmiş ülkeleri Botsvana, Şili, Birleşik Arap Emirlikleri, Ürdün gibi pek çok ülkenin maalesef ki gerisinde kalmıştır. Gıda kalitesi kategorisinde 45 inci, sel, yangın, sıcaklık artışı gibi faktörlerin ele alındığı doğal kaynaklar kategorisinde ise 53 üncü sıraya gerilemiş durumdayız.

 

Diğer taraftan, tarımsal üretim planlamasındaki yanlış uygulamalar ve her yıl etkilerini çok daha fazla görmekte olduğumuz küresel iklim değişikliğine bağlı yaşanan olumsuzluklar, diğer faktörlerle birlikte artmaktadır. Gıda enflasyonunu tetikleyen; mazot, gübre, yem ve elektrik gibi temel girdi fiyatlarındaki artışlar, tarım alanlarının madencilik, enerji, inşaat, sanayi gibi tarım dışı amaçlarla kullanılması, köyden kente göç gibi etmenler, tarımsal üretimin niceliğini ve niteliğini düşürmektedir. Gıda güvenliği sorunları, sık sık yaşanan kitlesel gıda zehirlenmeleri ve gıda ürünlerinde taklit/tağşiş girişimlerinin önlenmesi için acilen yeni önlem ve uygulamalar hayata geçirilmelidir.

 

Meralarımızın ve tarım arazilerimizin korunması, sürdürülebilir duruma getirilmesi, biyoçeşitliliğe ve yerel tohumlarımıza sahip çıkıp su yönetimi ve gübre kullanımına yönelik yeni çağdaş düzenlemeler ülkemizi ithalat sarmalından kurtaracaktır. Gıda egemenliği ilkelerine dayalı bir tarım politikası derhal hayata geçirilmelidir.

Çiftçiler, esnaf ve emekçi halk kitleleri ekonomik olarak koruma altına alınmalıdır. Tarımsal girdi fiyatlarının ucuzlatılmasıyla başlayacak reform hareketi, getirilecek muafiyet ve özendirmelerle desteklenmelidir. Bitkisel ve hayvansal üretimi artıracak politikalar uygulanmalı, toplumun dengeli beslenmesi için gereken hayvansal gıda üretimi artırılmalıdır. Tarım ve gıda alanında sürdürülebilirlik prensiplerinin oluşturulması ve uygulanması sağlanmalıdır.

 

Tarımda üretime ciddi destekleri olan, geleneksel üretim girdilerini kullanan, biyolojik çeşitliliğin, gıda egemenliğinin ve sağlıklı beslenmenin temel unsurlarından olan aile çiftçiliği desteklenmeli, gıda güvenliğini sağlayacak biçimde, katma değerli ürün üreten sistemlere uyumları özendirilmeli, sosyal korumaya yönelik devlet politikaları geliştirilmeli ve ortaya çıkan ürünlerin tüketiciyle buluşabileceği pazarlar yaratılmalıdır. Atılan her adımda, hedef sürdürülebilir üretim olmalıdır. Tarımın, serbest piyasa koşullarına terk edilemeyecek kadar stratejik bir sektör olduğu unutulmamalı, tarım açısından yeterli toprak büyüklüğü ve verimliliğine sahip ülkemiz; kendi öz kaynaklarına yönelmelidir.

 

İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nde de belirtildiği gibi, insanların temel gereksinimi olan gıdanın eşit ve adil dağıtılmadığı bir dünya güvenli değildir. Yaşamak nasıl bir insan hakkı ise sağlıklı, güvenli ve yeterli gıda ile temiz suya, kolayca ve sürdürülebilir bir biçimde ulaşabilmek de bir insan hakkıdır. Bunu sağlamak kamu otoritelerinin en önemli görevlerinden biridir. Gıdaya erişim bir sorun ve endişe kaynağı olmaktan çıkarılmalıdır. En temel ve ertelenemez ihtiyaç olan gıdanın, herkes için kolayca, yeterince, sürdürülebilir şekilde ve ekonomik olarak erişilebilecek duruma getirilmesi zorunludur. Başta iktidar olmak üzere yetkili tüm kurum ve kuruluşları asli görevlerini yerine getirmeye ve çözümün bir parçası olmaya davet ediyoruz.


TMMOB GIDA MÜHENDİSLERİ ODASI

 

Okunma Sayısı: 922