GIDA GÜVENLİĞİ VE GIDAYA YETERLİ ERİŞİM SÜRDÜRÜLEBİLİR ÇEVRE POLİTİKALARI İLE MÜMKÜNDÜR
Gıda Güvenliği ve Gıdaya Yeterli Erişim
"Sürdürülebilir Çevre Politikaları" ile Mümkündür.
Ekoloji biliminin yıllar içinde yarattığı değerler ve kavramların izinde "Çevre"; insanların ve diğer canlıların yaşamları boyunca ilişkilerini sürdürdükleri ve karşılıklı olarak etkileşim içinde bulundukları fiziksel, biyolojik, toplumsal, ekonomik ve kültürel ortam olarak tanımlanmaktadır. Yani çevre, kavram olarak florası ve faunasıyla bir bütün olan tüm ekosistemi ifade eder.
1950‘li yıllardan günümüze yerküremizin pek çok bölgesinde ortaya çıkan ve önce bölgesel etkileşimler olarak gözlenen ardından sınırları aşan özelliği ile dünyanın bütününün problemi haline gelen çevre sorunları, artık sadece geleceğimizi değil, günümüzü de tehdit eder boyutlara gelmiştir.
1972 yılında İsveç`in başkenti Stockholm`de yapılan ve çevresel sorunların uluslararası alanda tartışılmaya başlandığı ilk konferans olarak bilinen Birleşmiş Milletler Çevre Konferansı‘nda alınan kararla, 5 Haziran günü "Dünya Çevre Günü" olarak ilan edilmiştir.
Sürdürülebilirlik daimi olma yeteneği olarak adlandırılabilir. 1987 yılında yayınlanan Birleşmiş Milletler Raporuna göre "günümüz ihtiyaçlarını karşılayan, ancak gelecek nesillerin kendi ihtiyaçlarını karşılamalarının önüne geçmeyecek şekilde planlanan kalkınma" olarak tanımlanmıştır.
Gezegenimizin, özellikle son yıllarda hızlı bir şekilde doğal yaşam olanaklarını tüketen bir sürece girdiği bilim insanlarının ifade ettiği bir durumdur. Bu ise toplumsal bir çevre bilincinin oluşturulmasını ve çeşitli nedenlerin bir araya gelerek ortaya çıkardığı bu tahribata yönelik önlem almayı zorunlu hale getirmiştir.
Stockholm Konferansı‘ndan sonraki tarihlerde de birçok uluslararası etkinlik gerçekleştirilerek çevre sorunları irdelenmiş, birçoğu bu toplantılarda şekillenmiş olan bir dizi uluslararası anlaşma metni ülkelerin imzasına açılmıştır.
Ne var ki; uygulanmayan bu anlaşmaları imzalamak, uluslararası prestij hevesinden öte bir anlam taşımamakta, çevresel duyarlılıkları ifade etmemektedir.
Ülkemizin doğusundan batısına, kuzeyinden güneyine HES`ler, termik ve nükleer santraller, barajlar, yollar, köprüler, AVM`ler, rezidanslar, AOÇ`ye Ak Saraylar inşa eden/izin veren yönetim anlayışı, ne ekosistemi, ne de demokratik talepleri dikkate almamaktadır.
Bütün bunların tek gerekçesi enerji ihtiyacı olamaz. Alternatif enerji kaynaklarının değerlendirilmesi bir yana, enerji tasarrufu bilincinin toplumda yaygınlık kazanması, öne sürülen enerji ihtiyacı gerekçesinin ortadan kalkması için etkili bir yöntem olarak algılanmalıdır.
Verimli tarım arazileri günden güne sanayi ve yerleşim alanlarına dönüştürülmektedir. Toprak, deniz, tatlı su ve atmosfer, atıklarla kirlenmekte ve bu kirlilik gıda hammaddeleri üzerinde geri dönüşü olmayan etkiler bırakmaktadır. Bunlar, gıda güvenliğini olumsuz yönde etkilerken, aynı zamanda gıda güvencesini yani gıdaya erişim hakkının önünde engel oluşturmaktadır.
Sonuç olarak, günümüz şartlarında Dünya Çevre Günü`nün kutlanmasının anlamlı olabilmesi için çevre yönetimi ve doğa koruma politikalarının kamu yararı gözeten bir eksende yürütülmesi gerekmektedir. Ülke yönetiminde söz sahibi olanların "Dünyamızı dedelerimizden miras değil, çocuklarımızdan ödünç aldığımızı" unutmamalarını bekliyoruz. Kamuoyuna saygılarımızla.
TMMOB Gıda Mühendisleri Odası
Adana Şube Başkanı Şehmus ALPARSLAN