HALK SAĞLIĞI TEHDİT ALTINDA İŞSİZLİK ARTIYOR; İKTİDAR ÇÖZÜM DEĞİL SORUN YARATIYOR
Son günlerin en yoğun tartışmasının işsizlik ve yoksulluk olduğu açıktır. Türkiye‘de TÜİK istatistiklerine göre 3.5 milyon kişi işsizdir. İş aramaktan vazgeçenlerle birlikte bu sayı 5.9 milyona yükselmekte ve işsizlik oranı % 22‘yi bulmaktadır. İşsizlik olgusunun tahammül edilemez boyutlara ulaşması ve halkın gündeminin en öncelikli konusunun istihdam sorunları olması üzerine, Başbakan, yıl sonuna kadar işsizlik oranının % 10 düzeyine çekileceğini ifade etmiştir. Bu vaadin inandırıcılığı yoktur. Çünkü ülkemizde üretim çökmekte, var olan üretim yapıları da istihdam dostu olmaktan uzak görünmektedir. Bütün bunlardan öte, bir taraftan istihdam yapması için TOBB‘a baskı yapan Hükümet, diğer taraftan TBMM‘den geçirmek üzere olduğu bir Yasa ile 20 bin Gıda, Kimya, Ziraat, Su Ürünleri ve Balıkçılık Teknolojisi Mühendisi‘ni işsiz bırakmaya hazırlanmaktadır. Muhtemelen 1 Haziran 2010 günü TBMM Genel Kurulu‘nda görüşülmeye başlanacak olan Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanun Tasarısı, sorumlu yöneticilik müessesini kaldırmakta, 30 beygir gücü ve 10 çalışanın altındaki büyüklükteki işyerlerini \"mikro işletme\" olarak tanımlamakta ve teknik eleman çalıştırma zorunluluğundan muaf kılmaktadır. Sözü edilen boyut; Türkiye‘deki 40 bin gıda işletmesinin yaklaşık % 80‘ini ifade etmektedir. Gıda güvenliğine aykırı uygulamaların ağırlıkla bu işletmelerden kaynaklandığı değerlendirildiğinde; sözü edilen Tasarı‘nın, gıda güvenliği ve halk sağlığı için ne denli tehlikeli sonuçlar yaratacağı kolayca öngörülebilir. Günde 20 ton süt işleyen veya günde 8 bin adet ekmek üreten işletmeler, mikro işletmeler değildirler. Bunlar, halk ve tüketici sağlığı açısından büyük riskler yaratabilecek ölçüde üretim gücüne sahiptirler. Bu riskler, kısa vadede gıda zehirlenmesi olabileceği gibi, uzun vadede toksik ve kanserojen etkiler de olabilecektir. Üstelik bilinmektedir ki, yalnızca işletme sahibinin bilgisine ve alışkanlıklarına terk edilmiş bu tip işletmelerin gıda üretimleri, kamunun denetim gücünün oldukça eksik ve yıpranmış olduğu günümüz koşullarında, her gün basına yansıyan bir başka gıda skandalının konusu durumundadırlar. Üzülerek ifade ediyoruz ki, Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanun Tasarısı, yaklaşan seçim koşullarında, halk sağlığı yerine ticaret rantını tercih etmektedir. Kimi kesimler tarafından TBMM‘de yürütülmekte olan lobi faaliyetleri, işletmelerin kapatılacağı ya da kayıt dışına taşacağı söylemleriyle, gıda güvenliğini hiçe sayan yaklaşımların boyut kazanmasına neden olmaktadırlar. Bizler, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları olan Odalar olarak, bu konuda da kamu yararına bir tavrın geliştirilmesinin ısrarlı takipçileriyiz. Bu çerçeve içinde diyoruz ki; gıda güvenliğinin vazgeçilmezliği ilkesi çerçevesinde, doğru üretim yapma gayreti içinde olan esnafı da koruyan çözümler bulunmalı ve yaşama geçirilmelidir. Bu doğrultuda, gıda güvenliğini sağlama amaçlı mevcut düzenlemeden geri adım atarak halk sağlığını riske etmek yerine; hem işletmelerin teknik ve hijyenik standartlarının yükseltildiği ve hem de personel çalıştırmanın küçük işletmeler üzerine bir yük oluşturmayacağı ara çözümler, sorunun halk, esnaf ve mühendis ortak yararına olacak biçimde çözümlenmesi için en doğru yol olarak görülmektedir. Bu sonucun ortaya çıkması, tüm gıda işletmelerinin eksiksiz bir biçimde teknik eleman çalıştırma zorunluluğuna tabi tutulması, küçük işletmelerde görev yapacak, işin nevine göre konusuyla ilgili lisans eğitimi almış personelin yetkilendirilmiş denetçi niteliğiyle kamu adına çalışması ve bir anlamda denetim yapması, hizmetinin karşılığı olan ücret ve sosyal güvenlik primlerinin ise tarım bütçesine konulacak ödenek ile karşılanması ile mümkündür. Böylece küçük esnaf, işyerinde kamu finansmanı ile çalışacak ve niteliği madde kapsamında sayılmış olan personelin hizmet ve denetimine kendi işyerini açık tutmak ve bundan yarar sağlamak suretiyle, bir taraftan işyerinin standartlarını yükseltecek, diğer taraftan herhangi bir finansman yükü altına girmeyecektir. Bu yöntemde, aynı zamanda, konu ile ilgili lisans eğitimi almış personel işyeri sahibinin çalışanı konumundan çıkarılmakta, böylelikle mevcut sistemin aksayan en önemli kısmı da yeniden ve uygun biçimde düzenlenmiş olmaktadır. Sözü edilen yöntemin tarım bütçesinde doğuracağı finansman yükünün, yıllık 100 milyon TL düzeyinde olacağı, tarafımızdan hesaplanmaktadır. Bu rakam, 5.5 milyar lira olan toplam tarım bütçesinin 50‘de 1‘inden daha azdır. Üstelik bilinmektedir ki, gıda güvenliğine bütçe ayırmayan toplumlar, çok daha fazlasını sağlık harcamalarına ayırmak zorunda kalmaktadırlar. Bunun da yanında, ilk üretim ve işleme süreçlerinde önleyici yaklaşım sergilenmediği sürece, son ürün kayıpları ve imhaları nedeniyle finansman yükünün ağırlaştığı da bilinmektedir. Bu finansmanın sağlanması yanında Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, meslek Odaları ve esnaf odalarının işbirliği içinde çalışması, gıda sektörünün gelişimine ve çağdaş standartlara kavuşmasına neden olacak, böylelikle gıda güvenliği de sağlanmış olacaktır. Ayrıca, alanında yükseköğrenim görmüş gıda, kimya ve ziraat mühendislerinin, sahip oldukları bilgi ve deneyimi, gıda işletmelerinde değerlendirmelerine olanak tanınmış ve ülkenin en önemli sorunu olan istihdam alanında da olumlu bir adım atılmış olacaktır. Bizler, meslek odaları ve sivil toplum örgütleri olarak, halk ve kamu yararına olan bu teklifin yaşama geçirilmesi için, TBMM‘yi göreve davet ediyoruz. Bunu yapmak yerine mühendisi üretim süreçlerinden dışlayıp halk sağlığını hiçe sayan bir tutumun geliştirilmesi tercih edilirse, bilinmelidir ki, tüketici dernekleri ve meslek odaları olarak, karşılıklı çıkara dayalı bu temiz olmayan ilişki biçimini deşifre etmek için, üyelerimiz ile birlikte her türlü meşru mücadeleyi yürütmek kararlığındayız.
Kamuoyuna saygı ile duyurulur.