TMMOB
Gıda Mühendisleri Odası

MARMARA DEPREMİNİN 14 YILI ETKİNLİKLERİ KAPSAMINDA BASIN AÇIKLAMASI GERÇEKLEŞTİRİLDİ

MARMARA DEPREMİNİN 14 YILI ETKİNLİKLERİ KAPSAMINDA BASIN AÇIKLAMASI GERÇEKLEŞTİRİLDİ
BURSA
Yayına Giriş: 16.08.2013 Son Güncelleme: 16.08.2013

Bugün büyük Marmara yıkımının on dördüncü  yılı.17 Ağustos 1999`da büyük ve yıkıcı bir depremin Marmara Bölgesi`ni vurması, yaklaşık 20 bin yurttaşımızın hayatını kaybetmesi, binlerce kişinin yaralanması ve yapı stokumuzun yerle bir olması, hiçbir zaman hafızalardan silinemeyecek görüntülerin yaşanması ile Türkiye`nin afetler tarihinde önemli kırılma noktalarından biri olmuştur.

Aradan geçen onca yıldan sonra, gerekli derslerin alınarak depreme dayanıklı yapılarda güvenli yaşamların sürüldüğü, depremle yaşamaya alışmış bir ülkeyi görmek isterdik. Ancak durum bunun tam tersi oldu. Ülkemizi o günden bu yana yöneten iktidarların tamamının "deprem ülkesi" olma gerçekliğinin dışında adım atması ile 99 sonrasında olan her deprem bir felakete dönüştü ve yaşanan acılar süreklilik halini aldı.

Bilindiği gibi, Ülkemizin %92‘si deprem bölgesi, nüfusumuzun  %95‘i deprem tehlikesi altında, büyük sanayi merkezlerinin %98‘i, barajların %93‘ü deprem bölgesi içerisinde. "Deprem ülkesi" olma gerçeğimiz sürekli ve güncel bir olgu. Bunlar bu ülkenin gerçeği.

Bilinen bir gerçek daha var ki, depremlerin felakete dönüşmesinin nedenleri; bilinçsizce verilen yer seçimi kararları, mühendislik hizmetlerinin yeteri düzeyde kullanılmaması, ranta dayalı imar planları, kamusal denetim dışında gerçekleşen yapılaşma ve niteliksiz plansız kentleşmedir.

Siyasal iktidar deprem olgusunu sadece karlı bir pazar alanı olarak görmektedir. Deprem sonrası oluşan acılar ve korkular suistimal edilerek deprem sözü bu ülkede artık rant sözüyle eş anlamlı hale gelmiştir.

Yıllardır TMMOB ve konu ile ilgili bağlı odaları bilimin gözüyle gerçeğe ışık tutmaya çalıştı, deprem sorununa ilişkin çözümler üreterek kamuoyu ve yetkililer ile paylaştı. Paylaşmaya devam ediyor. Ancak, bilim gözüyle görülen gerçek AKP iktidarını rahatsız ediyor olsa gerekir ki; konu ile ilgili her yasa oluşturma sürecinde, her ikincil mevzuat hazırlama sürecinde TMMOB ve bağlı odalarının yetkileri budanarak yapı oluşturma sürecinde "denetimsizlik" olayın öznesi haline getirilmeye çalışılmakta.  Bu gün ülkemizde; deprem konusunda  mühendislik, mimarlık ve şehir plancılığının kamusal fonksiyonu yok edilerek, yerine sermayenin vahşi sömürüsü ikame edilmektedir.

Hatırlatmak isteriz ki, Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun 16 Mayıs 2012‘de yürürlüğe girdi. Kanunun uygulama Yönetmeliği ise Ağustos 2012‘de yayımlandı. 15 Aralık 2012 tarihinde ise bu Yönetmelik tamamen yok sayılarak, yeni bir Yönetmelik hazırlandı. Aradan sadece dört ay geçmişti ancak Bakanlık uygulama esaslarını topyekûn değiştirdi.  Aradan yedi ay geçtikten sonra yeni bir değişiklik gündeme geldi.

Bakanlık, Yönetmeliğin 4. maddesine bir fıkra ekleyerek, "Riskli alanlarda ve bu alanlar dışındaki riskli yapılarda ikamet etmeyen kişilere satışı yapılabilecek her türlü yapı ile gelir ve hasılat getirecek her türlü uygulama, yapılabilir ve bu alanlar yeni yerleşim alanı olarak kullanılabilir." hükmü getirdi.

Bu değişikliğin izahı şudur: Riskli alan ve yapılarda yaşayanlar, rezerv alanlarda inşa edilecek yapılara taşınacak ancak riskli alan ve yapılarda ikamet etmeyenlere rezerv alanlarda satış yapılabilecek, boşaltılan "mahalle" dışındaki kişiler rezerv alanlarda gelir elde edecek uygulamalarda bulunabilecektir. Yönetmeliğin işaret ettiği "kişilerin" sermaye sahipleri olduğu tartışılmayacak kadar açıktır.

Bu değişiklik, "kentsel dönüşüm kanununun" temel gerekçesine taban tabana zıttır. Asıl amacın, kentsel yenilenmeyi sağlama, mevcut yapı stokunu iyileştirme, riskli yapı ve alanlarda yaşayanları sağlıklı ve güvenli konutlara nakletme olmadığı tescillenmiştir. Siyasi iktidar kentsel dönüşüm projeleri ile oluşacak kamusal değerleri sermaye gruplarına peşkeş çekmek istemektedir. Anlaşılan o ki, kentsel dönüşüm projeleri, ulusal/uluslararası sermaye gruplarına cazip hale getirilecek şekilde tasarlanacaktır. Yönetmelik değişikliği, kentsel dönüşüm projelerine dair temel itirazımızın dayanaksız olmadığını göstermiştir.

Biz TMMOB olarak tekrar ediyoruz; Yıllar sonra atılan adımlar ölü doğmuş, depremin bir sektör haline gelmesine, devletin yükümlülükleri piyasanın eline terk edilmesine zemin hazırlamıştır. Nihayetinde deprem riskini ranta çeviren adımlar atılmış, yasalar çıkarılmış Kentsel Dönüşüm adı altında "kentsel rant alanları yaratılması" ülke çapında başlamıştır.

Kentler rantlara göre şekillendirilmekte, plansızlık egemen kılınmaktadır. İnsanca barınma hakkının ve deprem gerçeğinin gerektirdiği, yapı denetimi, enerji, tarım, orman, su kaynakları ve kentlerin yönetimi gibi alanlarda mühendislik, mimarlık, şehir plancılığının mesleki denetim, periyodik kontrol, ölçüm v.b. bilimsel-teknik kriterleri devre dışı bırakılmak istenmektedir.

Bütün bunlara ilaveten, son yıllarda yapılan mevzuat değişiklikleri ile meslek disiplinlerimizin uygulama alanları adım adım daraltılmıştır. Kanun Hükmünde Kararnameler bu saldırılara yeni halkalar eklenmiş; kamu yönetiminin tekelci/otoriter nitelikte yeniden düzenlenmesinin yanı sıra, mühendislik, mimarlık, şehir plancılığı ve TMMOB mevzuatı, Anayasa ve yasalara açıkça aykırılık oluşturacak bir şekilde iktidar bürokrasisi tarafından düzenlenir hale gelmiştir.

Siyasal İktidar, yıllardır düzenlemediği imar yasasını, afetler yasasını, yerel yönetimler yasasını, son yıl içersinde düzenlerken TMMOB‘a olan tahammülsüzlüğü torba yasanın içerisinde göstermiş ve imar yasasını yer aldığı torba yasanın içerinde TMMOB odalarını mesleki denetimlerini de ortadan kaldırmıştır. 

Ülkemizde sorunun ana kaynağı, halkın can ve mal güvenliğinin sağlandığı bir ortamın yaratılması konusunda devletin üzerine düşen maliyetin bir yük olarak görülmesi ve bu alanın piyasaya devredilmesidir. Aslında sorun insan hayatı ve kar arasındaki tercihtir. Siyasi iktidarın tercihi kar olmuştur.

Aklın ve bilimin gösterdiği yol deprem karşısında çaresiz olunmadığı ve devlet eliyle güvenli bir yaşamın sağlanabileceğini göstermektedir. 

Devlet üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmeli, ranta ve kara dayalı politikaları terk etmeli, depremlerin afete, afetin de büyük felaketlere dönüşmesinin önüne geçmelidir.

TMMOB olarak; 

Yaşadığımız depremlerde yaşamını yitiren vatandaşlarımızı bir kez daha saygıyla anarken, 

99 Büyük Marmara Depremini, unutmadık, unutmayacağız, unutturmayacağız diyoruz. 

16/08/2013

 

Fikri DÜŞÜNCELİ

TMMOB Bursa 

İl Koordinasyon Kurulu 

Sekreteri

Okunma Sayısı: 960