SIFIR GÜMRÜKLE PATATES İTHALATI GIDA FİYATLARINDAKİ ARTIŞI ÖNLEYEBİLİR Mİ
Sıfır gümrükle patates ithalatı gıda fiyatlarındaki artışı önleyebilir mi?
Patates ithalatında gümrük vergisini sıfırlayan karar dün Resmi Gazete`de yayımlandı. Karar 20 Nisan 2019 tarihine kadar 200 bin ton patatesin gümrük vergisi olmadan ithalatını öngörüyor.
Kuru soğan fiyatlarındaki yüksek artışın ardından da ithalat kararları gelmişti. Kuru soğan ithalatında yüzde 49,5 olan gümrük vergisini kaldıran karar 15 Ocak tarihinde yürürlüğe girmişti. Kararın 28 Şubat tarihine kadar geçerli olacağı bildirilmiş, ancak yeni bir kararla 31 Mart tarihine kadar uzatılmıştı.
Patates ve soğandaki fiyat artışının temel nedeni çiftçinin maliyetlerindeki ciddi artış, buna bağlı olarak sürekli zarar etmesi sonucu ekimin-üretimin düşmesi. 2015`te 1 milyon 538 bin 787 dekar alanda patates ekimi yapılırken, 2017`de bu alan 1 milyon 428 bin 835 dekara geriledi. 2018`de ekim alanları daha da azaldı. Ayrıca iklim değişikliğinin getirdiği aşırı yağışlar sonucu patateslerde hastalık oluşması gibi sebeplerle üretim verimliliği de düştü. Üretimdeki düşüşe bağlı olarak piyasada patates azaldı ve fiyatlar yükseldi. Ardından da sıfır gümrükle ithalat kararı geldi. Ancak gıda fiyatlarındaki artışa ithalatla çözüm aramak, fiyatların düşmesi bir yana daha artmasına, hastalıklı ürünlerin ülkemize girmesine, gıda güvenliği ve halk sağlığı sorunlarının ortaya çıkmasına sebep olmaktadır.
Ülkemizin son dönemlerde kanayan yarası gıda fiyatlarındaki büyük artış. Birleşik Kamu-İş`in AR-GE birimi KAMUAR`ın düzenli olarak yayınladığı "Halkın Enflasyonu" araştırmasının Şubat ayı sonuçları durumun vehametini ortaya koyuyor.
Araştırma sonuçlarına göre, 2018 yılının Ağustos ayından bu yana gıda fiyatlarında sürekli bir artış yaşanıyor. "Tanzim satışların", artışları ancak yüzde 1.19 oranında gerilettiği, yine de 2019 yılının ilk iki ayında gıda fiyatlarında yüzde 13.21 artış yaşandığı belirtililyor. Gıda fiyatlarında son bir yıldaki artış yüzde 52.03 oranıyla rekor seviyelere çıktı.
Şubat ayında süt ve süt ürünleri ile yumurtada yüzde 14.4, bakliyat fiyatlarında yüzde 15.2 oranında artış yaşandı. Halkımızın meyveye harcadığı paranın yani meyve tüketiminin yüzde 16.87 oranında azaldığı da araştırmanın çarpıcı sonuçları arasında.
Şubat 2019 itibarıyla son bir yılda ekmek, un, bulgur, makarna ve benzerlerinin fiyatlarında yüzde 26.41, et-balık fiyatlarında 8.87, süt ve süt ürünleri ile yumurta fiyatlarında yüzde 43.46 oranında artış gerçekleşti. Bir yıl önceki fiyatlarla karşılaştırıldığında, Şubat ayında katı ve sıvı yağ fiyatları yüzde 17.99 arttı. Meyve fiyatları yüzde 85.88, sebze fiyatları ise yüzde 233.52 oranında artış gösterdi.
Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütünün raporuna göre; Türkiye, gıda fiyatı artışında dünyada beşinci sırada yer alıyor.
Tüketim harcamaları araştırmaları ailelerin gıda için harcadıkları her 100 liranın 17.9 lirasını pirinç, ekmek, bulgur, buğday unu, makarna ve şehriye gibi ürünlere harcadığını gösteriyor. Bu da gıda fiyatlarındaki artış sonucu; halkımızın et, sebze, süt ve süt ürünleri tüketimini azaltarak, ağırlıklı olarak makarna, ekmek gibi nispeten daha ucuz gıdalara yönelmek zorunda kaldığını gösteriyor. Bu durum elbette gelişme çağında olan çocukların ve gençlerin sağlıklı beslenememesi, vücut gelişimlerinin yetersiz olması, bağışıklık sistemlerinin zayıflaması, kansızlık gibi toplumumuzda zaten yaygın olan sorunların daha da artması sonuçlarını doğuruyor-doğuracaktır.
Gıda fiyatlarındaki bu önlenemez yükselişin sebebi nedir?
En önemli sebep ülkemizin mazottan elektriğe, gübreden yeme, samana kadar tarımsal girdilerde ithalata bağımlı hale gelmesi. Üstelik döviz kurlarındaki ciddi artış sonucu ithal edilen bu ürünler de pahalandı. Maliyetler katlandı. Fiyatları düşürmek için bir kısır döngü gibi yine ithalat gündeme getirildi.
2018 yılında enflasyon yüzde 20,3 artarken, gıda enflasyonunda artış yüzde 25,11 oldu. Fiyatı en çok artan ürün yüzde 184 ile kuru soğan olarak açıklandı. Kuru soğanı yüzde 91 ile salça, yüzde 75 ile patates izledi.
Fiyat artışlarının hemen ardından yazımızın başında da belirttiğimiz gibi soğan ve patates ithalat kararları geldi. Domates konservesi ithalatı için de 31 Mayıs`a kadar 25 bin ton sıfır gümrük vergili tarife kontenjanı tanındı. Ayrıca Toprak Mahsülleri Ofisi`ne (TMO) bu yıl 1 milyon ton buğday, 700 bin ton arpa, 700 bin ton mısır, 100 bin ton pirinç ve 100 bin ton bakliyat ithalatı yetkisi verildi. Üreticimiz kendi kaderine terk edilip artık yaşamını çiftçilikle sürdüremez hale gelirken; halkımız da güvenli ve sağlıklı olduğu tartışma konusu olan hastalıklı ithal ürünleri tüketmek zorunda bırakıldı, bırakılıyor.
Tarım arazilerinin amaç dışı kullanımı ve yapılaşmaya açılması da üretimi olumsuz etkileyen faktörlerden biri oldu.
Sulama altyapısı yetersiz olduğu için 8,5 milyon hektarlık sulanabilir alanın 2,15 milyon hektarı sulanamıyor. Ayrıca tarım arazileri çok parselli olduğu için üretim verimli olmuyor. Türkiye`de ortalama tarım arazisi büyüklüğü 61 dekar iken Almanya`da 457, Amerika`da 1817, İngiltere`de 538, Fransa`da 521 dekar. Üstelik bu 61 dekar da 10 parçaya ayrılıyor.
Çiftçilerin kooperatifler çatısı altında örgütlü olmaması da bir başka sorun. Kooperatifler olmadığı için çiftçi üretimini planlayamıyor, ürününü düzgün bir biçimde pazarlayamıyor. Ürününü doğrudan tüketiciye ulaştıramadığı için tarladan sofraya fiyatlarda 6-7 kat fark oluşuyor.
Gıda fiyatlarındaki artışı önlemek, sorunu daha da büyütüp çözümsüz hale sokacak olan ithalatla değil, üretimi arttırıcı tedbirler almakla mümkündür. Çiftçiye faizsiz kredi verilmelidir. Bilim insanlarının öncülüğünde verimli tohumlar üretilmeli ve köylümüze bedelsiz dağıtılmalıdır. Tarım ve Hayvancılık Enstitüleri yurdun tarıma elverişli her bölgesinde yaygınlaştırılmalıdır. Başta o bölge olmak üzere ülkemizin tarımsal faaliyetlerinin verimliliği için köylülerle iç içe bilimsel çalışmalar yapmalıdır. Köylülerin kooperatifler çatısı altında örgütlenmesi sağlanmalı, üretici ile tüketici arasındaki tüm aracılar ortadan kalkmalı, köylünün ürünlerini kendi örgütü aracılığıyla üreticiye ulaştırabilmesi sağlanmalıdır.
Pazardaki fiyat dalgalanmalarının önüne geçmek, gıda ürünlerinin halkımıza ucuz, sağlıklı ve güvenli bir şekilde ulaşmasını sağlamak için Et Balık Kurumu, Süt Endüstrisi Kurumu vb. yok edilen kamu işletmeleri yeniden faal hale getirilmelidir.
Tüm bu sorunlar çözülmeden halkımızın sağlıklı, güvenli ve ucuz gıdaya erişimi ve sağlıklı beslenmesi mümkün olmayacaktır. 12.03.2019
TMMOB
Gıda Mühendisleri Odası Kocaeli Temsilcisi
Sema Kopal