TMMOB
Gıda Mühendisleri Odası

SÜRDÜRÜLEBİLİR BİR GELECEK İÇİN GIDA POLİTİKALARI KONUSUNDAKİ GÖRÜŞLERİMİZ VE ÖNERİLERİMİZ

SÜRDÜRÜLEBİLİR BİR GELECEK İÇİN GIDA POLİTİKALARI KONUSUNDAKİ GÖRÜŞLERİMİZ VE ÖNERİLERİMİZ
MERKEZ
Yayına Giriş: 10.05.2023 Son Güncelleme: 10.05.2023

SÜRDÜRÜLEBİLİR BİR GELECEK İÇİN GIDA POLİTİKALARI KONUSUNDAKİ

GÖRÜŞLERİMİZ VE ÖNERİLERİMİZ

 

Halkımızın en önemli gereksinimi olan güvenli gıda ve suya ulaşmasının sağlanması için Odamızın 25 yıllık mesleki-teknik birikimleri ile oluşturulan görüş ve önerileri içeren çalışmamızı kamuoyu ve ilgili tüm taraflarla paylaşmaktayız

  1. Giriş
  2. Gıdaya erişimin önündeki engeller
  3. Gıda güvenliği sorunları
  4. Ülkemizde gıda güvenliğinin sağlanması için temel öneriler
  5. TMMOB Gıda Mühendisleri Odası’nın amaçları

 

1.GİRİŞ

İnsanın vazgeçilmez gereksinimi olan gıda ve suya ulaşmasını, bunlarını güvenilir olmasını sağlamak devletlerin en temel görevlerindendir. Anayasamızda da tanımlanan bu görev ne yazık ki ülkemizde uzun yıllardır gereği gibi yerine getirilmemiştir. Yeni bir döneme geçiş sürecinde TMMOB Gıda Mühendisleri Odası’nın, yasal konumu, taşıdığı sorumluluklar ve mesleki-teknik birikiminin doğrultusunda birkaç temel başlık altında gıda alanındaki sorunlar ve çözüm önerilerini içeren bu belge hazırlanmıştır.

 

2.GIDAYA ERİŞİMİN ÖNÜNDEKİ ENGELLER

Gıdalar ve su insanların yaşamlarını sürdürmeleri için vazgeçilemez ve ertelenemez ihtiyaçlarıdır.

Bu nedenledir ki; insanların dini, dili, rengi, cinsiyeti ve milliyeti ne olursa olsun aktif ve sağlıklı bir yaşam için gereksinim duyduğu yeterli, sağlıklı, güvenilir ve besleyici gıdaya fiziksel ve ekonomik bakımdan sürekli erişebilmesi kısaca gıda güvencesinin sağlanması bir insan hakkı olarak kabul edilmiştir. Gıda güvencesi kavramı insanların tükettikleri suyu da gıda tanımı içine almaktadır. Kaldı ki, sadece tüketim amaçlı suya değil, kullanma suyuna erişim de çok temel bir haktır.

 

Ancak; küreselleşen dünya düzeninde tarım ve gıda ürünleri ile su ticari birer meta olarak görülüp serbest piyasa koşullarına terk edildiklerinden insanların gıda ve suya yeterince ulaştıklarını iddia etmek mümkün olmamaktadır.

 

Dünya Ticaret Örgütü anlaşmalarının temelinde yatan “Her ülke her ürünü üretmez. İthalat ve ihracat mekanizması işletilir” mantığının özellikle tarım ve gıda alanında doğru olmadığı günümüzde somut olarak görülmüştür. Dünyada ve yakın coğrafyamızda yaşanan çatışmalar, pandemi süreci, iklim krizi ve deprem; tarım ve gıda alanının ne kadar kırılgan olduğunu göstermiştir. Kriz anlarında ihracatçı ülkelerin ihracatı durdurabildikleri görülmektedir.

 

Yanlış tarım politikaları sonucu, ülkemiz temel tarım ve gıda ürünlerinde ithalatçı konumuna gelmiştir. Türkiye’nin dışa bağımlılığı artarken bakliyat ve tahıl gibi temel ürünlerde tamamen ithalatçı durumuna gelinmiştir. Tarım ve gıda ürünlerinde ihracat-ithalat dengesinin ithalat lehine hızlı bir şekilde bozulduğu gözlenmektedir. Bundan da önemlisi, tarım ve gıdada yaşanan dışa bağımlılık bir varoluş/egemenlik sorunu haline gelmiştir.

 

Tarımsal girdilerde, temel ürünlerde, enerjide dışa bağımlılığın sürdüğü günümüzde, maliyetlerdeki yüksek artışa karşın somut önlemler alınmaması ve yetersiz, zamanında ödenmeyen destekler nedeniyle çiftçilerimiz üretimden çekilmekte, tüketicilerimiz dünyadakinden çok daha ağır bir gıda enflasyonu sorunu ile karşı karşıya kalmaktadır. Tüketim sorununun çözümünün üretim sorununu çözmekten geçtiği gerçeğine karşın, uygulanan yanlış politikalar nedeniyle üretimde devamlılık ve kendimize yeterlilik sorunu büyümekte, üreticilerimiz kaybederken tüketicilerimiz de güvenli, yeterli, ve ucuz gıdaya erişememektedir. İthalatla çözüm üretilmeye çalışılması ise sorunu daha da derinleştirmektedir.

 

Tohumdan satışa kadar gıda üretim zincirinin her aşamasında çok sayıda üretici/işletmeci olmasına rağmen; bu zincir 3-5 büyük şirketin elinde bulunmaktadır. Bu durum küçük işyerlerinin ayakta kalmasını süreç içerisinde olanaksız hale getirmektedir. Başta küçük aile çiftlikleri olmak üzere tarım ve gıda sektöründe planlı bir biçimde üretim yapılmasının sağlanması hayati önem taşımaktadır. “Birincil üretim” olarak adlandırılan tarlada ve çiftlikte yapılan üretimin, bu ürünleri işleyerek tüketiciye güvenli bir biçimde ulaştırılması sağlanmalıdır.

 

Son yıllarda dünyada gıda fiyatları düşerken ülkemizdeki gıda fiyatlarındaki artış önlenememektedir. Toplumun büyük bir kesimi her geçen gün nitelikli gıdalara ulaşmakta zorlanmakta, bir kısım insanımız sürekli yardımlarla karnını doyurabilmektedir. Bu durum ise; yerel yönetimler, valilikler veya gıda bankaları aracılığıyla yoksul ailelere yapılan gıda yardımlarını, insan onuruyla bağdaşmayan ve yüzeysel siyasi araçlar şekline dönüştürülmesine neden olmuştur. "Gıda güvencesi sağlanamayan kişilerin gıda yardımının nesnesi değil, gıda hakkının öznesi" olduğu unutulmamalıdır. Bu yardımlar gıda hakkı çerçevesinde devletin bir sorumluluğu olarak görülmelidir.

 

Gıdaya erişim ve gıda hakkı konusunda yaşanan sorunlar, afetlerdeki kırılganlıklar gibi konularda sorunun çözümüne yönelik olarak kuşkusuz bilimin çok önemli bir rolü vardır ancak atılması gereken en önemli adımlar politik olacaktır. İşte bu nedenledir ki, tarım ve gıda siteminin tüm paydaşlar ile etkin iletişim içinde gözden geçirilmesi ve yeniden kurgulanması kaçınılmazdır.

 

3.GIDA GÜVENLİĞİ SORUNLARI

  1. a) Gıda güvenliği

Güvenli gıda terimi, insan sağlığına zarar verecek düzeyde tehlike barındırmayan gıdaları ifade etmektedir. Gıdalar tarladan ve çiftlikten itibaren, çeşitli riskleri barındırmaktadır. Bu riskler gıdaların tarladan sofraya olan süreçte kendi doğalarından, çevre ile etkileşimlerinden kaynaklanabileceği gibi, tarım ilaçlarının, veteriner ilaçlarının kuralsız kullanımı gibi nedenlerle de oluşabilmektedir.

Güvenli gıdaya ulaşmayı sağlamak risk analizi sistemini uygulamakla mümkün olmaktadır. Risk analizinde; Gıdalar da olabilecek risklerin değerlendirilmesi, sonrasında bu değerlendirme sonuçlarına göre ilgili bakanlığın çeşitli yasal düzenlemelerle ve düzenli denetimlerle risk yönetimini gerçekleştirmesi, tüm bu çalışmaların sonucunda ise her türlü riskle ilgili bilgilerin, çalışmaların toplumun her kesimiyle tarafsızca ve şeffafça paylaşılması gerekmektedir. Bu bilim temelli ve multidisipliner çalışmanın sonunda, bağımsız bilim insanları tarafından yürütülmesi gereken süreçler olarak planlanmalıdır.

 

Risk analizlerini ülkemiz yasal metinlerinde belirli oranda yer almasına karşın uygulamada bağımsız ve tarafsız üye seçimlerinin olmaması, sonuçların paylaşılmasında şeffaf davranılmaması, bilgi paylaşımının her türlüsüne olumsuz yaklaşan ve demokrasilerin olmazsa olmazı katılımcılıktan uzak durmaya çalışan yönetim anlayışı risk temelli gıda güvenliği sistemini sorunlarla bezemektedir.

Risk değerlendirmesinde görev alan bilimsel komite üyelerinin Bakan tarafından onaylanması, Bilimsel Komite tarafından; risk değerlendirmesi yapılan konulara ilişkin kamuoyuna bilimsel açıklama yapabilmesi için Bakanlığın izni olması gibi uygulamalar, bağımsız görüş oluşturulması önünde engeldir.

 

  1. b) Gıda denetim sistemi

Yürürlükte olan Kanun ve ilgili yönetmelikleri gereği Tarım ve Orman Bakanlığı, taklit veya tağşiş yapıldığı kesinleşen gıdalar ile kişilerin hayatını ve sağlığını tehlikeye düşürecek şekilde bozulmuş, değiştirilmiş gıdaları üreten, ithal eden, satan firmaları ve ilgili ürünleri mümkün olan en kısa sürede kamuoyuna duyurmakla yükümlüdür. Ancak ne yazık ki Bakanlık bu yükümlülüğün sağlığı tehlikeye düşürecek gıdalar ile ilgili kısmını hiç yerine getirmemekte, taklit ve tağşişle ilgili bildirimleri de kimi zaman bir yılı geçen sürelerde açıklamaktadır. Taklit ve tağşiş bildirimleri yapıldığında, söz konusu ürünler tüketilmiş olabilmektedir.

 

Gıdaların denetimleri; gıdalar ile ilgili yasal düzenlemelerin yapılmasında, bu düzenlemelere uygun biçimde resmi denetimlerin yürütülmesinde katılımcılığın ve şeffaflığın sağlanamaması; gerek Gıda Mühendisleri gibi uzman kişilerin sayıca yetersizliği, gerekse var olan altyapı yetersizlikleri, özellikle yerelde resmi kontrol görevlileri üzerine kurulan siyasi baskılar nedeniyle sorunlu bir biçimde yürümektedir. Yasal düzenlemelerde yazılı olan pek çok kuralın uygulamada takibi olmadığı görülmektedir. Sistemin yansız, etkin bir biçimde işlemesi sağlanamadığı sürece, kağıt üzerindeki kuralların doğruluğu bir anlam ifade etmemektedir.

 

Etkin bir gıda denetim sistemi öncelikle gıda güvenliği prensiplerine aykırı davranan işletmelerin tespit edilerek uygunsuzlukların giderilmesi ve gıda üretim zincirinin her aşamasında siyasi baskılara meydan vermeden yaptırımların tarafsız bir biçimde uygulanması konusunda kararlı olmayı, bilimi öncelemeyi, katılımcılığı önemsemeyi ve şeffaflığın toplumla güven bağı oluşturmakta önemli bir araç olduğuna inanmayı gerektirmektedir. Toplumun çıkarları, sermaye sahiplerinin çıkarlarının üzerinde görülmelidir.

 

  1. c) Çevre ile etkileşim, tek sağlık, multidisipliner yaklaşım

Günümüzde artık çevre kirliliği, iklim değişikliğinin yarattığı krizi, hayvan, insan ve bitki sağlığının bir bütün oldukları, aralarında bir bağ bulunduğu bilinmektedir. Her biri bir yapbozun tamamlayıcısı gibidir. Bu bakış açısıyla; yalnızca insanların gıda ihtiyacının karşılanması, insan sağlığının korunması hedefinin yeterli olmadığının bilinmesi; benimsenen politikalarda aynı zamanda karbon ayak izi, su ayak izi gibi değerlerin de gözetilmesi hedeflenmelidir. Ekolojik dengeleri gözetmeden, insan sağlığını koruyabilmek veya gıda güvenliğini sağlamak mümkün değildir.

 

Farklı Bakanlıkların/kurumların ve farklı mesleki disiplinlerin bir arada, multidisipliner bir anlayışla çalışmalarının sağlanması, bunun bir kültür haline getirilmesi gerekmektedir. Ayrışma sadece toplumsal yaşamda değil, kamusal alanda ve meslekler arasında da yok edilmelidir.

 

  1. d) Eğitim/Üniversiteler

Yıllarca tüm uyarılara rağmen, gerçek bir planlama yapılmadan sadece siyasi çıkarlar gözetilerek, altyapıları ve akademik kadroları son derece yetersiz olan üniversitelerde gıda mühendisliği bölümleri açılmış, öğrenciler zaman zaman laboratuvarı dahi olmayan bölümlerde eğitim görmek durumunda kalmışlardır.

 

2000 yılı öncesinde 500-600 kişilik kontenjanlar 2010’lu yıllarda 4.500’lü sayılara kadar çıkmıştır. Bu plansız ve popülist politikalar tüm mesleklerde olduğu gibi gıda mühendisliği mesleğinde de eğitimde kalitesizliği ve işsizliği çok yüksek oranlara taşımıştır. Önümüzdeki süreçte kontenjanların belirlenmesinde kamunun ve özel sektörün ihtiyacına göre sayılar belirlenmeli ve bölüm kontenjanlarının en az yarıya düşürülmesi ile mesleğimizin değerinin yeniden eski durumuna gelmesi için çalışma yapılmalıdır.

 

  1. e) İstihdam ve çalışan hakları

Gıda güvenliğinin sağlanmasında en temel rolü olan ve tüm boyutları ile gıda bilimi eğitimi almış olan Gıda mühendislerinin gıda sektöründe, yerel yönetimlerde ve kamuda, gıda güvenliği alanındaki çalışmalarda gereği kadar istihdam edilmesi önemlidir. Her alanda olduğu gibi, gıda alanında da meslek mensuplarının değersizleştirildiğine, niteliksiz işlerde düşük ücretlerle istihdam edilmeye çalışıldığına ve işsizlik tehdidi ile etik veya sisteme uygun olmayan çeşitli uygulamalara maruz kaldıklarına tanık olmaktayız.

 

İnsan sağlığı ile bire bir ilintili olan gıdaların üretiminde mühendislere verilecek olan ücretleri çok gören, tüm hesapları bir işveren gözüyle yapan zihniyetle gıda güvenliğinin sağlanması mümkün değildir.

 

Toplumun tüm kesimlerinde her geçen gün derinleşen ayrışma, meslek disiplinlerinin de işbirliğinden çok rekabet içerisinde olmasına neden olmaktadır.

 

Kamu sektöründe; liyakat gözetmeyen, meslek taassubu temelli istihdam politikaları ve üst kademe atamalarda ilave olarak siyasi yakınlıkların gözetilmesi büyük bir sorun yumağı olarak karşımızda durmaktadır.

 

Nitelikli bir eğitim alan, köklü üniversitelerden iyi derecelerle mezun olmuş birçok meslektaşımız, mesleki, maddi ve sosyal tatminsizlik nedeniyle geleceğini yurt dışında aramaktadır. Politik yaklaşımlardan uzaklaşılarak mesleğimize hak ettiği değerin verilmesi sağlanmalıdır.

 

4.ÜLKEMİZDE GIDA GÜVENLİĞİNİN SAĞLANMASI İÇİN TEMEL ÖNERİLER

 

  • İthalatçı politikaları bir yana bırakarak tarlada, çiftlikte ve gıda işletmelerinde üretimin artırılması hayati bir zorunluluktur. Tarım ve gıdada yerinde üretimi önemsemek, kırsalda refahı arttırarak üreticinin üretmeye devam etmesini sağlamak birincil öncelik olmalıdır. Bu bir gıda egemenliği sorunudur. Ancak sadece ekonomik ve sosyal gereklilikler nedeniyle değil, sadece gıda güvencesini sağlamak amacıyla değil; çevre ve iklim sorunları nedeniyle de yerelde üretimin teşvik edilmesi, küçük üreticilerin varlıklarını sürdürmesinin sağlanması gerekmektedir.

 

  • Tarım arazileri, zeytinlik alanlar, meralar, ormanlar, su havzaları ve sulak alanlar mutlak suretle korunmalıdır.

 

  • Çevre sorunları, iklim değişikliği, yeraltı sularının azalması, akarsuların kirlenmesi, gıda güvencesi riskleri yaratmaktadır. Tarım ve gıda sistemini de içeren etkin bir çevre politikası oluşturulmalıdır.
  • Afetlere dirençli bir tarım ve gıda sistemi kurgulanmalıdır.

 

  • Tarım ve gıda ürünlerinin serbest piyasa koşullarına terk edilmesinden vaz geçilmelidir. Bir yandan birbirleriyle organik bağı bulunan; diğer yandan çıkarları sıklıkla çatışan üretici, sanayici ve perakendeci arasındaki dengeleri regüle eden kurumların varlığı hayati önem taşımaktadır. Bu bakışla; piyasayı düzenleyici Et ve Süt Kurumu, Çaykur, TMO gibi kurumlar güçlendirilmeli; görev tanımları doğru yapılmalı, böylece gerektiğinde bu kurumlar aracılığı ile gıdaların üretiminden tüketimine kadar tüm aşamalarda yer alan aktörler korunmalıdır.

 

  • Her bir ülkenin kendi tarım sistemini, politikalarını belirlemesi gerektiğini savunan gıda egemenliği yaklaşımı savunulmalı; yerli ve yerel üretimin korunması önceliklendirilmelidir.

 

  • Ülke ekonomisi ve sanayinin yeniden planlanması ve inşası zorunlu hale gelmiştir. Bu planlama dış dayatmalara bağlı olarak değil kamu yararına, çalışanların gelir dağılımını düzeltecek, işsizliği ve yoksulluğu ortadan kaldıracak, sosyal, kültürel ve ekonomik kalkınmayı sağlayacak, refahı kitlesel olarak yayacak ilke ve araçları kapsayacak biçimde yapılmalıdır. Planlama ve kalkınma odaklı çalışmalar üniversite, sanayi, meslek odaları ve sektör kuruluşlarını da kapsayan geniş bir platformda tartışılmalı, uygulama önerileri birlikte geliştirilmelidir.

 

  • Üreticilerin, tüketicilerin ve ilgili meslek gruplarının etkin biçimde örgütlenmesi hedeflenmelidir. Örgütlü bir yapı, gıda güvenliği ve güvencesi sorunlarının çözümünde önemli bir avantaj sağlayacaktır.

 

  • Gıda politikalarının oluşturulmasında ve sonuçlarının değerlendirilmesinde; şeffaflık, katılımcılık ve hesap verebilirliğe dayanan bir yönetişim yaklaşımı benimsenmelidir.

 

  • Gıda denetimlerinin kamu eli ile etkin, yansız ve bilim temelli gerçekleştirilmesi sağlanmalıdır.
  • Gıda denetimlerinde görev alan kamu çalışanlarının can güvenliğinin ve kararlarında bağımsızlığının sağlanması için yapısal düzenlemelere gidilmelidir.

 

  • Yerel idareler, yetki karmaşası yaratılmadan tarım ve gıda sisteminin sorunlarına katkı verebilecek şekilde yetki ve sorumluklarla donatılmalıdır.

 

  • Gıda riskleri ve bu risklere ilişkin olarak alınan önlemler toplumla şeffaf biçimde paylaşılmalıdır. Kamuoyunun tam ve doğru bir şekilde bilgilendirilebilmesi için bilimsel veri, analiz ve tavsiyeler ve hatta resmi denetim sonuçları sistemli bir biçimde halka açık olarak yayımlanmalıdır.

 

  • Her aşamada, küçük işletmelerin, aile çiftliklerinin güvenli gıda arzını sağlayarak varlığını sürdürmesi temel hedef olmalıdır. Bu hedefe ulaşmada süpermarket/hipermarket zincirlerinin işleyişlerinin de gözden geçirilmesi, yasal düzenlemelerle sürecin disipline edilmesi önemlidir.

 

  • Gıda ihracatında katma değerli ürün oranının arttırmak için bir yandan maliyetlerin düşürülmesi ve fiyatların rekabet edebilirliğinin arttırılması için çalışmalar yürütülürken, diğer taraftan da sektördeki ar-ge faaliyetleri desteklenmeli, yenilikçi ürünlerin piyasada yer almasını kolaylaştırıcı düzenlemeler yapılmalıdır.

 

  • Üniversitelerde üretilen akademik bilginin sektörle paylaşılması teşvik edilmelidir.

 

  • Gıda güvenliği kültürünün ve standartlarının sektörde her işletme de hayat bulabilmesi için kamusal desteğe ihtiyaç duyan işletmelere bu kaynaklar sağlanmalıdır. Bu destekleri veren KOSGEP, TKDK v.b. kurumlarda karar alma süreçlerinde konunun uzmanı kişiler istihdam edilmeli ve verilen desteklerin dağıtılmasında objektif kriterler uygulanmalıdır.

 

  • Küçük işletmelerdeki kontrolsüz ve denetimsiz üretim bir an önce sonlandırılmalı. Bu işletmelerde yetkilendirilmiş gıda danışmanlığı sistemi hayata geçirilmelidir.

 

  • Tüm gıda işletmelerinde başta gıda mühendisleri olmak üzere gıda bilimi konusunda lisans eğitim almış meslek üyeleri olmak üzere, gıda güvenliği konusunda çalışan meslek disiplinlerinin etkili ve yetkili bir biçimde çalıştırılması sağlanmalıdır.

 

  • Resmi kontrollerin yeterli ve etkin bir şekilde yürütülmesi için gerekli Gıda Mühendisi istihdamı sağlanmalıdır.

 

  • Köylü ve çiftçi düzeyinde sendikalaşmanın önü açılmalı, üreticiden tüketiciye aracısız mal sağlayan ekolojik üretim-tüketim kooperatifleri desteklenmelidir.

 

  • Beslenme alışkanlıklarının, bilimin ifade ettiği şekilde toplumda yerleşebilmesi için ilköğretim çocuklarına okullarda bilinçli gıda tüketimi ve gıda israfının azaltılması konularında eğitimler verilmeli.

 

  • Coğrafi İşaretler, bir kırsal kalkınma aracı olup; yöresel ürünleri, üreticileri ve üretim alanlarını koruyan bir sistemdir. Coğrafi İşaretler potansiyeli çok yüksek olan ülkemizde, Coğrafi İşaretlerin yönetişim ve denetim süreçleri gözden geçirilerek gerekli mevzuat çalışmaları yapılmalı ve ivedilikle uygulanmalıdır.

 

  • Ülkemizin yetişmiş insan istihdamının arttırılması ve çalışanların yaşam standartlarının yükseltilmesi hedeflenmelidir.

 

  • Ülkemize nitelikli insan kaynakları yetiştirmesi beklenen üniversitelerin bir an evvel akademik, yapısal, ekonomik sorunları çözülmelidir.

 

5.TMMOB GIDA MÜHENDİSLERİ ODASI’NIN AMAÇLARI

 

  • TMMOB Gıda Mühendisleri Odası; 6235 sayılı Yasa ile kurulan Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği’nin Odalarından biri olarak, 1996 yılında kurulmuştur. TMMOB ve de Odamız, Anayasa’nın
  • maddesinde tanımlanmış olan “Kamu Kurumu Niteliğindeki Bir Meslek Örgütü”dür. Kurulduğumuz günden bugüne, ülkemiz, mesleğimiz ve meslektaşlarımızın hak ve çıkarlarının korunması konusundaki onurlu ve dik duruşumuzdan, demokrasiden, halktan, bilimden ve emekten yana ilkeli tutumumuzdan ödün vermeyen bir Odayız.

 

  • Meslek mensuplarımızın hak ve yetkileri kadar, toplumun genel çıkarlarının korunması için de çalışmakla yükümlü olduğumuzun bilinci içerisindeyiz.

 

  • İktidarların gündelik siyasal menfaatleri için hayata geçirmek istedikleri proje ve uygulamaların bilime, doğaya, insan sağlığına ve kamusal çıkara uygunluğu konusunda toplum adına denetlenmesi odamızın bir anayasal sorumluluğudur.

 

  • Odamız, mesleki ve toplumsal konulara bu kamusal sorumluluk ve bilinçle yaklaşmaktadır.

 

  • Gıda Mühendislerinin sorunlarının, ülkenin ve ülkede yaşayan emekçi kesimlerin sorunlarından bağımsız olarak ele alınamayacağının bilincinde olan Odamız, ülkemizdeki eşitlik, özgürlük ve demokrasi mücadelesine destek olmuştur, olmaya devam edecektir.

 

  • TMMOB ve Odamız mücadelede gücünü, bilimden, yüreğindeki insan sevgisinden, mesleğin toplumcu özünden, tüm saldırılara karşı Birliğine ve odasına sahip çıkan üyelerinden ve halkımızdan almaktadır.

 

  • Gıda Mühendisleri Odası, gıda güvenliği olmadan gıda güvencesi olmayacağı bilinci içerisinde herkes için adil gıda güvencesini savunur.

 

  • Gıda Mühendisleri Odası, gıda mühendisinin halkın sağlık güvencesi olduğunu savunur.

 

  • Gıda Mühendisleri Odası, herkesin yeterli ve güvenli gıdalara ulaşmasının bir hak olduğunu savunur.

 

  • Gıda Mühendisleri Odası, sermayenin sınırsız sömürü isteğine karşı emeği neoliberalizmin piyasayı mutlaklaştıran anlayışına karşı, kamusal değer ve hizmetleri savunur. Ülkemizin gıda egemenliğinin korunmasını savunur.

 

  • Gıda Mühendisleri Odası, emperyalizmin her türden tahakkümüne karşı, bağımsızlığı savunur. Gıda Mühendisleri Odası, gericiliğin hurafelerine karşı, bilimi ve ilerici değerleri savunur.

 

  • Gıda Mühendisleri Odası, iktidarların baskıcı/otoriter arayışlarına karşı, daha fazla özgürlüğü savunur.
  • Gıda Mühendisleri Odası, derelerin, kıyıların, ormanların, madenlerin yağmalanmasına karşı, doğayı ve doğal varlıkları savunur.

 

  • Gıda Mühendisleri Odası, güvencesiz, güvenliksiz istihdam politikalarına karşı, herkes için güvenceli iş, güvenli geleceği savunur.

 

  • Gıda Mühendisleri Odası, kişilerin yaşamlarını hiçbir ayrım gözetilmeksizin dini inançları çerçevesinde yaşayabilmelerinin teminatı olarak, laikliği savunur.

 

  • Gıda Mühendisleri Odası, ayrımcı politikalar karşısında, eşitliği ve demokrasiyi savunur.
  • Gıda Mühendisleri Odası, her türden savaş ve şiddet politikalarına karşı, barış içinde bir arada yaşamı savunur.

 

  • Gıda Mühendisleri Odası, toplumu savunur, mesleğimizi savunur, meslektaşlarımızı savunur, geleceğimizi savunur!

 

  • Gıda Mühendisleri Odası, yıllar içerisinde biriktirdiği ilkelerini değerler üzerinden savunur, hiçbir parti veya ideolojinin arka bahçesi olmaz. Organik birliktelik içinde olmaz.

 

  • Bu nedenledir ki; bizlerin katılımıyla oluşturulacak stratejiler/planlar/politikalar siyasi yapıları demokrasiye, toplum yararına, bağımsızlığa, toplumsal refaha, daha fazla demokrasi ve egemenliğe bir adım daha yaklaştıracaktır.
Okunma Sayısı: 1118