TMMOB
Gıda Mühendisleri Odası

TEMMUZ 2022:SÜRDÜRÜLEBİLİR KALKINMA HEDEFLERİ

İZMİR
Yayına Giriş: 01.08.2022 Son Güncelleme: 01.08.2022

Ekolojik dengede meydana gelen bozulmalar, hammadde kaynaklarının tükenmesi sürdürülebilirliğe olan ilginin gün geçtikçe artmasına neden olmaktadır. Sürdürülebilir sistemler geleceğe yönelik ekolojik dengenin korunması ve yaşamın devam etmesi açısından önemli bir gereklilik olarak görülmektedir.

Gelecek nesillerin kaynaklarının tüketilmemesi, günümüz kaynaklarının daha verimli ve etkili kullanılması konusu her geçen gün daha fazla insanın kafasını kurcalamaya başlamıştır. Yıllardır devam eden üretim ve tüketim anlayışla dünya kaynaklarının sınırsızmışçasına kullanılması, çevreye karşı saygısızca tüketime dayalı ticari ilişkilere girişilmesi, günümüzde başta küresel ısınma gibi gelecek nesilleri tehdit eden birçok sorunla karşı karşıya bırakmıştır. Tüm bu gelişmeler karşısında doğada meydana gelen bozulmalar kendisini göstermeye başlamışlardır. Bu durum mevcut pazarları, var olan karlı iş alanlarını tehdit etmeye başlaması, geleceğe daha yaşanabilir bir dünya bırakılması gerektiği konusunda insanları derin uykularından uyandırmaya başlamıştır. 

Sosyal, çevresel ve ekonomik boyutlar ile ifade edilen sürdürülebilirliğe olan artan ilgi ve çeşitli firmaların kontrolsüz faaliyetleri sonucu ekosistemde oluşan zararlar, gıda firmalarının pazarlama, üretim, dağıtım, hammadde gibi aşamalarında sürdürülebilir yöntemleri seçmesini zorunlu hale getirmeye başlamıştır.

Sürdürülebilirlik kavramının günümüzde önemli bir konu hale gelmesinin birçok sebebi vardır:

• Öncelikle şirketlerin küresel pazarlara girmeye başlamaları onlara toplumsal ve çevresel sorumluluklar da yüklemiştir. 

• Günümüzdeki bütünleşik tedarik zinciri yapısı şirketleri tüm süreç boyunca çevresel, ekonomik ve sosyal faktörlere bağlı olarak sorumlu davranmaya itmektedir. 

• Yatırımcılar yatırım yapmayı planladıkları şirketlerin sadece finansal performanslarına değil aynı zamanda sosyal ve çevresel performanslarına da bakmaktadır. Orta ve uzun vadede bu doğrultuda çalışan şirketlerin ortaklarına da değer yaratacağı bilinci oluşmuştur. 

• Günümüzdeki bilinçli tüketiciler artık şirketlerden ürettikleri ürünlerde ve hizmetlerde sorumluluk sahibi olmalarını beklemektedirler. Şirketlerden ürettikleri ürünler ve hizmetler konusunda şeffaf olabilmeleri istenmektedir. 

• Küresel düzeyde meydana gelen iklim değişikliği gibi çevresel felaketler de tüm iş dünyasını bu konularda duyarlı olmaya zorlamaktadır.

Dünya atmosferinde meydana gelen ısınmalar iklim değişikliği, ormanların ve okyanusların kirletilerek yok edilmesi dünya üzerinde yaşayan milyonlarca insanının yok olma riskiyle yüzleşmesine neden olmaktadır. İklim değişikliği ve üzerinde yaşadığımız gezegenimizde meydana gelen çevresel hasarlar tüm dünya için varoluşsal tehdit kaynakları olarak göze çarpmaktadır. Bu durumun üstesinden gelmek için Avrupa Birliği kaynakların verimli kullanıldığı ve ayrıca ekonomik dönüşüm programı olma potansiyeli taşıyan bir strateji ihtiyacının varlığı fikrini ortaya atmıştır. Bu doğrultuda iklim değişikliği ile mücadele, sera gazı emisyonlarının azaltılması ve yenilenebilir enerji kullanımı gibi çevresel ve sosyal sürdürülebilirlik konularına karşı duyarlı tutumuyla tanınan Avrupa Birliği tarafından 2019 yılının son aylarında çevre ve sürdürülebilirlik alanında bir motivasyon göstergesi olarak yeşil mutabakat anlaşmasını oluşturmuştur.  

Ülkemizin 11. Kalkınma planı hedeflerinde "sera gazı emisyonuna sebep olan binalar ile enerji, sanayi, ulaştırma, atık ve tarım sektörlerinde emisyon kontrolüne yönelik Niyet Edilmiş Ulusal Katkı çerçevesinde çalışmaların yürütülmesi" yer almaktadır. Buna ek olarak 2050 yılında da karbon salınımı kritik eşiğinin aşılacağı düşünüldüğünde yeşil mutabakat ve iklim eylem planının öncelikli amaçlarından birisini 2050`de karbon salınımı ve sera gazı emisyonunu sıfıra indirgemek hedefi oluşturmaktadır.   Yeşil mutabakat, ilerleyen dönemlerde ise AB ile ticari ilişkisi bulunan tüm ülkelerin ticaret ve sanayi kollarında yeşil dönüşüm temelli şekillenmeleri sağlayacaktır. Böylelikle hem AB ile bütünleşme sürdürülecek ve beraberinde uluslararası rekabet korunabilecektir. 

İlk temelleri 1992 yılında Birleşmiş milletler tarafından Rio`da düzenlenen Çevre ve Kalkınma Konferansı‘ndan sonra 1996`da ortaya atılan sürdürülebilir kalkınma kavramı, sonraki yıllarda birçok Kalkınma Planları ve politika belgelerine yol gösterici olmuştur.  Sürdürülebilir kalkınma hedefleri toplam 17 sürdürülebilir kalkınma amacıyla tüm dünyanın daha sürdürülebilir bir hale evrilmesini amaçlamaktadır. Bu amaç doğrultusunda 2015-2030 dönemi boyunca, "kimseyi geride bırakmama" sloganı ile hiçbir ülkenin kalkınma sürecinde geride bırakılmaması için çalışılmalar sürdürülmektedir.

Sürdürülebilirlik felsefesi yalnızca gıda değil tüm sistemlerde üç temel yönden (çevresel, sosyal ve ekonomik) incelenmelidir. Mevcut ve gelecek nesiller için sürdürülebilir kalkınma hedeflerinin gerçekleştirilmesi söz konusu üç temel boyutun sağlanması ile mümkün olabilecektir. Bizler sorumlu gıda mühendisleri olarak, işletmeler ve üniversitelerde sürdürülebilir üretim ve tüketim kalıplarının alt yapılarının oluşturulması yoluyla, "yoksulluğa son", "nitelikli eğitim", "amaçlar için ortaklıklar" vb. tüm sürdürülebilir kalkınma hedeflerinin her birinde aktif olarak faaliyet gösterebilmektedir. 

Artan nüfusun beraberinde getirdiği önemli bir zorluk da kaynakların yetersizliği ve artan nüfusa yeterince gıda kaynağı sağlayamamaktır. Gıda mühendislerinin artan tüketici bilincini göz önünde bulundurarak, sürdürülebilir kalkınma hedefleri ışığında alacakları tedbirler ile sürdürülebilir bir sistem oluşturmak mümkün olabilecektir.  Sürdürülebilir kalkınma hedeflerinin maddelerinin uygulanması hem toplumdaki bireylerin hem de gıda mühendislerinin koordineli bir şekilde çalışması ve bu felsefeyi benimsemesi ile mümkün olacaktır.

 

TMMOB Gıda Mühendisleri Odası

İzmir Şubesi Yönetim Kurulu 

Okunma Sayısı: 128