ZEYTİNLİKLERİMİZİN TARIM VE DOĞAL ALANLARIMIZIN TALANA AÇILMASINI KABUL ETMİYORUZ ÖLMEZ AĞACIMIZI RANTA TESLİM ETMEYECEĞİZ
Özellikle son 20 yıldır doğal varlıklarımızın talanı hız kesmeden devam etmektedir. Son günlerde açgözlülerin kanun tanımaz hırsları ile geleceğimizi yok ettiğini dehşetle izlemekteyiz.
Maden yönetmeliğinde yapılan son değişiklik dünyanın ve ülkemizin gıda krizi yaşadığı bir dönemde tarım alanlarımız ve tarımsal üretimimiz için bir tehdittir. Anayasa`nın 44, 45 ve 166. maddeleri tarımın, üreticinin ve tarımsal üretim alanlarının korunmasını anayasal güvence altına almakta ve devlete bu koruma için sorumluluk yüklemektedir. Buna paralel olarak farklı tarihlerde çıkartılan çok sayıda yasa ile tarım alanları ve özellikle zeytinlikler özel koruma altına alınmıştır. 1939 tarihli "Zeytinciliğin Islahı ve Yabanilerinin Aşılattırılması Hakkında Kanun" ile zeytinliklerin korunmasını ve geliştirilmesi düzenlenirken, 2005 tarihli 5403 sayılı "Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu" ile de toprağın korunması, geliştirilmesi, tarımsal arazilerin çevre öncelikli sürdürülebilir kalkınma ilkesine uygun olarak planlı kullanımını düzenlemektedir. Yapılan bu değişiklik tüm ülke çapındaki zeytinliklerimizin ölüm fermanıdır.
Bu yasadışı düzenleme ile ülkenin farklı yerlerindeki zeytinliklerin yağmalanmasına kılıf hazırlanmaktadır.
Yönetmelik değişikliğinde yer alan "Ülkenin elektrik ihtiyacını karşılamak üzere yürütülen madencilik faaliyetleri" ifadesi, kömür ve jeotermal amaçlı faaliyetlere kolaylık sağlanacağını göstermektedir. Değişikliğin belli şirketlere yönelik olarak düzenlendiği kısa sürede ortaya çıkacaktır.
Kazdağları örneğinde de görüldüğü gibi, değişiklikte yer alan "madencilik faaliyeti yürütecek kişinin faaliyetlerin bitiminde sahayı rehabilite ederek eski hale getireceğini taahhüt etmesi şartıyla" ifadesinin koruyucu hiçbir etkisi yoktur. Taahhütlere uyulması konusunda günümüze kadar Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı`nın da Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığının da Tarım ve Orman Bakanlığının da somut hiçbir yaptırımı olmamıştır. Bir elin parmaklarını geçmeyecek sayıda yapılan rehabilitasyon çalışması ise göstermelik bir çalışmadan ibarettir. Yapılan göstermelik rehabilitasyon çalışması doğal alanların yerine yapay alanlar yaratmakta, bu doğal ortamın ve bozulan ekosistemin yeniden tesisi on yıllar hatta yüz yıllar alabilmektedir.
Değişiklikte yer alan "Zeytin sahasının taşınmasının mümkün olmadığı durumlarda sahada madencilik faaliyetleri yürütülmesine ve bu faaliyetlere ilişkin geçici tesisler inşa edilmesine kamu yararı dikkate alınarak Bakanlıkça izin verilebilmesi için" ifadesi, "kamu yararı" ile "üstün kamu yararı" kavramlarını yeniden gündeme getirecektir. Şöyle ki, açılan birçok davada Bakanlıklar tarafından verilen kamu yararı kararı, yargı tarafından "üstün kamu yararı doğayı ve tarım alanlarını korumaktır" gerekçesiyle bozulmuştur.
"Zeytinlik" taşınmaz tarım arazisi vasfıdır. Üzerindeki Zeytin ağaçlarının taşınarak vasfının değiştirilmesi bilimsel kriterlere uygun bir uygulama değildir Bu uygulama kabul edilemez bir zorlamadır. Böyle bir faaliyet çevresindeki zeytinliklerin ve tarım alanlarının bütünlüğünün bozulması ve tahrip olmasına sebep olacaktır.
Tarımsal üretimi desteklememiz gerekirken, zeytinliklerimiz maden ve enerji sermayedarlarına kurban edilmek isteniyor. Zeytinin ana vatanı olan Türkiye, binlerce yıllık bir üretim ve inanç kültürünün de kaynağı olan zeytin ağaçları ile mücadele eden ülke olarak tarihe geçiyor. Yönetmelik değişikliği bundan böyle zeytinliklerimiz ranta ve talana açılması için dayanak olarak kullanılmaya çalışılacaktır. Türkiye 188 milyonluk zeytin ağacı sayısıyla İspanya, İtalya ve Yunanistan`dan sonra dördüncü sıradadır. Türkiye`nin toplam tarım alanının % 3 ünü zeytinlikler oluşturmaktadır. Zeytin iklim seçiciliği yüksek meyvedir. Eksi 8 derecede donar. Bu nedenle sadece Akdeniz iklim kuşağında yetişir. Yetiştirme alanı bu kadar sınırlı ve yüzlerce yıl ürün verebilen, kutsal, bilge, barış sembolü, sağlık iksiri ölmez ağaç Zeytin ranta kurban edilemez. Türkiye`de zeytin ve zeytinyağı tüketimi hızla artarken 500.000 zeytin üreticisi ailenin işsizler ordusuna katılması kabul edilemez. Tehdit altında olan sadece zeytinciliğimiz değil tüm tarım alanlarımızdır. Tabii ki ülkemizin enerji ihtiyacının karşılanmasına karşı değiliz. Ancak yönetmelik değişikliği geniş madencilik faaliyetlerini kapsamaktadır. "Tapuda zeytinlik olarak kayıtlı olan alanlara denk gelmesi ve faaliyetlerin başka alanlarda yürütülmesinin mümkün olmaması durumunda" maddesi sınırlayıcı bir ifade içermemektedir.
Diğer taraftan Ege ve Akdeniz bölgelerimizde doğal bitki örtüsü olarak da çoğunlukla eğimli arazilerde yayılış gösteren zeytinlik alanlar bu bölgelerde yapılacak madencilik faaliyetleri sonucu oluşacak arazi tahribatları ile erozyon, yüzey akış ve yer altı sularındaki değişimler ile tarımsal ve içme sularını etkileneceği kesindir. Bu kapsamda maden ruhsat sahalarının bir birine yakınlığı ve geniş alanlar kaplaması nedeniyle kümülatif etki de göz ardı edilmemelidir. Yönetmelikteki "Kamu Yararı" bahanesi ÇED, Toprak Koruma Kurulu, Kurum görüşleri ve idari Yargı süreçlerini baypas etme, uzatma, oldu-bitti ye getirme çabalarıdır. Zeytinliklerin ve Tarım alanlarının tahribatına yol açacak bu yönetmelik değişikliğinde KAMU YARARI olamaz.
Zeytin bütün kutsal metinlerde, dinlerde, edebi eserlerde kutsaldır! O "ölmez ağaç"tır. Binlerce yıldır Anadolu insanının en kadim dostu, geçim kaynağı, can damarıdır.
Uzun zamandır süre gelen çabaların devamı olarak gördüğümüz bu yönetmelik değişikliği zeytin alanlarını sermayeye peşkeş çekerek tarım alanları ve tarımsal üretime zarar verecektir. Ülkemizde enerji yatırımları elbette olmalıdır. Ancak bunu yaparken doğaya saygılı olmalı ve sürdürülebilirliğe önem verilmelidir. Aksi takdirde yapılan yanlışların bedellerini çocuklarımız ve gelecek nesiller doğa felaketleri ile acı bir şekilde ödemek zorunda kalacaklardır.
Bizler "madencilik" göz boyaması ve kandırmacasıyla açgözlü şirketlerin zeytinliklerimizi, ormanlarımızı, tarlalarımızı, köylerimizi, insanlarımızı yuttuğu, tükettiği bir ülke istemiyoruz. Bugün ülkemizde egemen olan madencilik anlayışı, madenin bulunduğu tüm arazinin harap edildiği, geride ise tümüyle verimsizleştirilmiş ve kirletilmiş bir toprağın bırakıldığı bir anlayışla sürdürülmektedir. Bu anlayış nedeniyle her yerde verimli ormanlık alanlarımız, doğal zenginliklerimiz yok edilmektedir. Bu anlayış, sadece madenciliği değil yaşamı da sürdürülemez hale getirmekte, madencilik uğruna yaşamı tehdit etmektedir. Bu madencilik anlayış, bir üretim faaliyeti değil, bir sömürü faaliyetidir. Madenleri olduğu gibi, doğayı ve halkı da sömürmektedir.
Biz mevzuat değişiklikleri ile kamu yararı adı altında tarım, orman, doğal sit alanları, zeytin alanlarımızın ranta kurban edilmesine izin vermeyeceğiz. Her zaman olduğu gibi doğanın yaşamın ve halkının yanında dost örgütler, meslek odaları, STK`lar, çevre gönüllüleri kısaca bu toprakların sevdalıları ile zeytinimize, tarım alanlarımıza ve yaşama sahip çıkacağız. Yaşadığımız bu doğayı ve toprakları korumak için mücadelemiz omuz omuza artarak devam edecektir. Bu saldırılar bitene kadar her karış toprağında bu hainlikleri yapanların karşısında olacak, hukuk tanımazlara karşı her zaman hukukun üstünlüğünü savunarak geleceğimize sahip çıkacağız.
Unutulmamalıdır ki barışın simgesini yok etmeye çalışanlar kendi savaşları içinde yok olacaktır.
Kamuoyuna saygıyla duyurulur.
TMMOB İzmir İl Koordinasyon Kurulu